BU SAYFAYI HERKESLE PAYLAS

Bookmark and Share

MASONLAR VE MASONLUK-2

CFR (COUNCİL ON FOREİGN RELATİONS-DIŞ İLİŞKİLER KONSEYİ):


Clinton, Antony Lake, Al Gore, George Bush, Warren Christopher, Colin Powell, Les Aspin, James Woolsey (CIA direktörü) gibi isimlerin CFR (Council on Foreign Relations-Dış Ilişkiler Konseyi) isimli bir komisyona kayıtlı olmaları herhalde bunca bilgiden sonra kimseyi şaşırtmaz. Yine dünyadaki en ciddi karar mercilerine gelenlerin bağlı oldukları bir örgüt olması herhalde doğal karşılanabilir, üstelik bunların bazıları BILDERBERG veya Skulls and Bones Society üyesidirler. Yani hiç kimse hak ettiği ve olması gerektiği için bir pozisyonda değildir Yeni Dünya Düzeninde. İpleri ne kadar iyi oynatabildiği, ne kadar sır tuttuğu ve bu örgütlere ne kadar bağlı olduğu önemlidir onlar için.


Küreselleşme ideolojisinin Bohemian Grove ve Skulls and Bones Society gibi masonik örgütlerden daha az gizli bir branşı olan CFR 21 Temmuz 1921’de New York’ta kurulmuştur. Zaten yüzyıllardır ülkü piramiti, Süleyman mabedi, tek hükümetli dünya, Sionun oğullarının vaad edilmiş birleşik krallığı, evrensel kardeşlik gibi fikirleri savunan gizli cemiyetlerin bu ideolojisini ilk harekete “resmi” olarak geçiren kuruluş CFR’dır.


Globalizmin gizlilikten çıkıp dünyaya ilanı CFR’ın kuruluşu ile başlamıştır. 1917’de Başkan Wilson savaş sonrasında yüze yakın elit adamını toplamış ve global barış (!) planları yapmışlar ve Wilson’ın bilinen on dört nokta teorisini 8 Ocak 1918’de kongreye sunmuşlardır. Bu plan özünde tüm ekonomik sınırları kaldırmayı amaçlayan ve ABD sermayesini tüm dünyaya hakim kılmaya yarayan bir plandı. 30 Mayıs 1919’da Paris’in Majestic otelinde toplanan Ingiliz ve Amerikan delegeleri bir ‘Uluslararası Ilişkiler Enstitüsü’ kurmaya karar verdiler. Bunun adı daha sonradan Ingiltere’de ‘Royal Institute of International Affairs’ oldu.


21 Temmuz 1921’de de ABD’de CFR gizli koşullar altında kuruldu, 1945’e kadar merkezi New York’taki Prat House oldu (Halen merkezi burasıdır: The Harold Pratt House, 58 East 68th Street, New York, NY 10021). Bu bina Rockefeller tarafından bağışlanmıştı. Daha ziyade New York ve Washington, D.C.’de yaşayan elitlerden oluşan CFR’ın bugün finans, komünikasyon, akademi, istihbarat, teknoloji alanlarda en etkin konumlarda bulunan 3300 üyesi mevcuttur.


Özellikle tüm CIA, DIA, DEA ve başka istihbarat şefleri bu örgütün de elemanıdır ve CFR’ın ilkelerinden dışarı çıkamazlar. İlk üyeler arasında;


New York senatörü Albay House,

Devlet Bakanlığı Sekreteri John Foster Dulles,

CIA’da uzun süre çalışmış Allen Dulles,

Kurucu başkan milyoner John W. Dawis ( J. P. Morgan’ın finansörlerinden) vardı.


CFR için ilk para John D. Rockefeller, Bernard Baruch, Jacob Schiff, Otto Kahn, Paul Warburg gibi milyonerlerden geldi. Bugün CFR için finans şu kuruluşlardan gelir: Xerox, General Motors, Bristol-Myers-Squip, Texaco, Alman Marshal Fund, McKnight Vakfı, Ford Vakfı, Andrew Mellon Vakfı, Rockefeller kardeşler vakfı, Starr Vakfı vb. CFR yönetim üyeleri bugün dünyadaki her işe burnunu sokan ve ekonomik kontrolü amaçlayan kurum, vakıf, enstitü ve gizli örgüt ile içiçedir.


CFR Ikinci Dünya Savaşı’nda çok önemli bir rol oynamıştır. Yayınladığı Foreign Affairs isimli dergi ile de çalışmalarını tüm dünyaya duyurur. CFR her ne kadar gizli olmayan bir görünüme sahip olsa da, bu gerçek değildir. CFR, yaptığı icraatlar itibariyle SBS, Bilderberg gibi çok gizli bir örgüttür.


Her yıl hazine sekreteri, CIA veya NSA yöneticileri ile çok gizli, halka açık olmayan toplantılar yapar. Normal koşullarda CFR’ın anayasaya bile aykırı olduğu iddia edilmişse de bunu yargılayacak olan Anayasa Mahkemesi veya Yüce Divan üyelerinin büyük çoğunluğu da CFR üyesidir. J.P. Morgan ve Rockefeller gibi devler CFR’ye büyük paralar yatırırlar, ama işadamlarına devletin güvenlik sırları hakkında brifing verilmesini kimse anlayamaz ve anlatmakla bitip tükenmeyen Amerikan demokrasisinin neresine koyacağını bilemez. Bu demokrasi ise neden hiç bir şey halka ve basına açıklanmamaktadır? Orası da pek anlaşılamaz. Gerçi basına açıklansa da farketmez, çünkü CFR tüm medyayı kontrol eder.


1988’den beri 14 devlet bakanı, 14 hazine bakanı, 11 Savunma bakanı ve bir sürü federal büroya ait görevli CFR üyeleri arasından seçilmiştir.


Dullestan beri her CIA direktörü, örneğin Richard Helms, William Colby, George Bush, William Webster, James Woolsey, John Deutsch, ve William Casey hep CFR üyeleri arasından seçilmişlerdir.


Ne işi vardır Rockfeller’ın kurduğu bir konsülde halkın ulusal güvenliğini korumakla görevli onca insanın? Hukuk ülkesi ve demokrasinin beşiği olduğu iddia edilen Amerika’nın bu gerçeklerini Amerikalıların çoğu bilmez, onlar kredi kartı borçlarını ve ev taksitlerini ödeyip, evde patlamış mısır yiyerek biralarını içerler. ABD’li pek çok yazar CIA’ın Amerika ve Amerikan halkı için değil, CFR’ın dostları ve gizli ilişkide olduğu dernekleri için bilgi topladığını dile getirmişler, ama komünistlikle suçlanmışlardır.


CFR bu işadamlarının istediği kişileri hep yükseltmiş en üst ve dokunulmaz noktalara getirmiştir. Bunun en güzel örneği sıradan bir akademisyen olan ve David Rockefeller ile tanıştıktan sonra şansı açılan Henry Kissenger olmuştur.


Clinton döneminde de tüm devlet yetkilileri CFR üyeleri arasından görevlendirilmiş neredeyse yurt dışına yollanan büyükelçilerin yarısı CFR içinden seçilmiştir. Başkanların seçiminde de aynı yol izlenmektedir, seçmenler bir CFR üyesi ile öteki arasında tercih yapmak zorunda bırakılmaktadırlar, zaten Demokrat Parti ile Cumhuriyetçi Parti birbirinden çok farklı değildir ki!



IMF ve Dünya bankası da CFR’in tamamen etkisi ve yönetimi altındadır.Geri kalmış ülkeleri fakirleştirmek ve ekonomilerini yok etmek yolunda IMF, CFR’ın emirleri doğrultusunda çalışmaktadır.


ABD'nin eski başkanları Bill Clinton ve Jimmy Carter

Eski başkan yardımcısı ve son başkanlık seçimlerinde oğul Bush'un rakibi olan Al Gore,

George Bush (baba ve oğul her ikisi de),

Oğul Bush'un başkan yardımcısı Dick Cheney,

Eski Bakan Warren Christopher,

Savunma Bakanı Colin Powell, Les Aspin,

Eski CIA direktörü James Woolsey,

CIA eski direktörü Robert Gates,

ABD hava kuvvetlerinin eski sekreteri Donald Rice,

ABD eski Dışişleri bakanı ve ayı zamanda bu ülkedeki yahudi lobisinin başını çeken Henry Kissenger,

Eski Savunma bakanları James Baker, Donald Ramsfeld ve Casper Weinberger,

Jimmy Carter döneminin ulusal güvenlik danışmanlarından Zbigniew Brzezinski,

ABD'li ünlü finansör ve para piyasalarında spekülasyonlar yaparak milyarlar kazanmasıyla tanınan, Soros Vakfı vasıtasıyla dünya ülkelerinin geleceği için Gizli Dünya Devleti'ne hizmet edecek yöneticiler yetiştirmeye çalışan yahudi kökenli George Soros bizim de yakından tanıdığımız ABD'nin CFR üyesi ünlülerinin başında gelir. Bu isimler ABD politikasında söz sahibi ya da geçmişte söz sahibi olmuş CFR üyesi ünlülerin sadece az bir kısmını teşkil etmektedir. CFR üyelerinin birçokları aynı zamanda Bilderberg ve/veya SBS üyesidirler.

Gizli Dünya Devleti'nde önemli etkinliği olan Rockefeller ailesinin bir ferdi olan David Rockefeller, CFR'nin onursal başkanı olarak kabul edilmektedir.

CFR'nin Türkiye'den de üyeleri mevcuttur. Aydınlık gazetesinde yer alan bir yazıda Rahmi Koç'un CFR'nin Türkiye temsilcisi olduğu ve örgütün, Şubat 2001'de Koç Holding binasında Rahmi Koç'un ev sahipliğinde bir toplantı yaptığı ileri sürülmüştür.


BİLDERBERG GİZLİ ÖRGÜTÜ:


CFR’in temel globalizasyon planları daha kurulduğu günden beri bilinmekteydi. Ama CFR ABD içinde tam bir kontrol sağlamak ve tek jandarmalı kapitalizmi Avrupa’ya yaymak ve sosyalizm ve komünizm ile mücadele etmek zorunda idi. Eski CFR başkanı ve Rockefeller’in Chase Manhatten Bankası başkanı olan John Mc Cloy OSS (Office of Strategic Services) isimli istihbarat örgütünün (Bill Donovan tarafından 1941-1942’de kurulmuştur) kurulmasını ve CFR ile karşılıklı iletişim içinde çalışmasını sağladı.


1947’de OSS, CIA’ya (Central Intelligence Agency’e) dönüştürüldü. 1947 Ulusal Güvenlik Kanunu ile de gerek sivil gerekse kriminal yasalara karşı korunan bir örgüt haline getirildi. Yani CIA, anayasaya rağmen ulusal güvenlik adına her türlü suçu işleyebilen bir örgüt yapısına kavuştu.


1950’de General Walter Bedel Smith CIA başkanı olduğu zaman, CFR’den aldığı emir üzerine Avrupa’da etkin bir örgüt kurulmasını istedi. Daha sonra CIA ve Ulusal Güvenlik Konseyine konan bu şemsiye daha da güçlendirildi ve 1982’de Reagan tarafından Executive Order 12333 (Etkin Yasa 12333) devreye sokuldu.


Bilderberg, CFR ve öteki örgütlerin Avrupa ayağını ve etkinliğini teşkil etmek için CIA tarafından Hollanda’da Oosterbeek şehrinde Bilderberg otelinde 1954 de kurulmuştur. Dünyanın yönetimi ve globalizasyon konusunda her yıl farklı ülkelerde toplantılar yapar. Toplantılar son derece gizli koşullarda ve özel ortamlarda yapılır. Katılanlar bu konuda hiç bir bilgi vermezler.


Spotlight isimli bir dergileri de vardır. Bilderbergin kurucuları arasında Hollanda prensi Bernhard ve Polonyalı sosyolog Dr. Joseph Hieronim Retinger de vardır, Retinger Bilderbergin babası olarak bilinir. Bilderbergin kuruluşunda ABD istihbarat örgütlerinin, özellikle CIA’in rolü olduğu çok iyi bilinmektedir.


Prens Bernhard ise eski bir NAZI SS üyesidir, 1937 de Hollanda prensesi ile evlenmiştir, ama Nazilerle olan yakın bağları çok iyi bilinmektedir. ABD’li gizli örgüt ve CFR üyelerinin bazıları da Bilderberg üyesidir. Retinger ABD’ye CFR başkanlarından Averell Harriman tarafından getirilmiştir. David ve Nelson Rockefeller, John Foster Dulles ve CIA direktörü Walter Smith ile görüştükten sonra CIA güdümünde bu gizli örgütü oluşturmuştur. Bilderbergin oluşmasında etkili diğer isimlerden birisi de Başkan Eisenhover’ın psikolojik savaş danışmanı C.D. Jacksondır.


Bilderberg, merkezi Hollanda olmak ve içine Ingiliz kraliyet ailesini de dahil etmek üzere CFR’nin Avrupa ayağını oluşturdu. Önemli işadamları, politikacılar, bankerler, medya sahipleri, askeri kilit isimler ve istihbarat örgütlerinin üst sınıfı ile ilişki kurup onları üye yaptılar ve her yıl gizli toplantılar düzenlemeye başladılar. 1991’de Bilderberg başkanı Ingiliz Lord Peter Carrington idi. Carrington NATO Genel Sekreteri, kabine üyesi, CFR’nin Ingiliz kuruluşu olan Royal Institute of International Affairs’ın başkanı idi.


Kendisi Rothschild banka imparatorluğu ile hem evlilik, hem iş bağlantılarına sahipti.

CFR’nin resmi olmadan uluslararası düzeyine taşınmış bir şekli olan Bilderberg yine Ingiliz ve ABD CFR’lerini finanse edilen kişiler ve CIA’in örtülü ödeneği tarafından destekleniyordu. Bilderberg diğer bir kardeş grup olan Trilateral Komisyona çok benzemektedir. Bunlar da her ne kadar daha önce bahsedilen masonik ritueller yoksa da zaten bu grupların çoğuna katılanlar bahsedilen masonik gizli örgütlenmelerin içinde de olan insanlardır. Her yıl yapılan çok gizli ortamdaki toplantıları hem CIA, hem de o ülkenin istihbarat örgütü kontrol eder.


Türkiye’de son 50 yıldır başa geçen ünlü politikacıların çoğunluğu Bilderberg üyesidir, halen bu gizli Bilderberg üyeleri Türkiye’nin etkin yönetiminde rol almaktadırlar.


Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel'in 1975'te Türkiye'de, Çeşme'de düzenlenen toplantıya katıldıkları bilinmektedir.


Mesut Yılmaz 1990'da New York'ta düzenlenen toplantıya katılmıştır.


Yine Bilderberg çalışmalarıyla ilgili araştırmalarda geçtiğine göre

1995 toplantısına;


Meclis eski başkanı Hikmet Çetin,

Tanınmış akademisyen Prof. Dr. Şerif Mardin ve Cem Boyner,


1996 toplantısına eski bakanlardan Emre Gönensay ve Merkez Bankası başkanı Gazi Erçel,


1997 toplantısına eski bakan Vahit Halefoğlu,

Sabah gazetesinin sahibi Dinç Bilgin, Enka Holding'ten Sinan Tara, Prof. Dr. Üstün Ergüder,


1998 toplantısına,


İktisadi Kalkınma Vakfı başkanı Meral Gezgin Eris, Koç Holding'ten Suna Kıraç,

Özelleştirme İdaresi başkanı Uğur Bayar,

Emekli büyükelçi Gürbüz Aktan ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem,


1999 toplantısına Hürriyet gazetesinin Ankara temsilcisi Sedat Ergin, Merkez Bankası başkanı Gazi Erçel, TÜSİAD başkanı Erkut Yüceoğlu ve Koç Holding'ten Suna Kıraç,


2000 toplantısına Sosyal İşler Komisyonu üyesi ve dönemin NTV yöneticisi Nuri Çolakoğlu ve TÜSİAD üyesi Muharrem Kayhan,


2001 toplantısına Gazi Erçel, emekli büyükelçi Özdem Sanberk,


2002 toplantısına ise Dünya Bankası'ndan büyük ümit ve hesaplarla Türkiye'ye getirtilen Kemal Derviş ile birlikte birkaç kişilik bir ekip katıldı. Bunların dışında da katılanlar oldu tabii ki.


İşadamı Selahattin Beyazıt'ın daimi üye sıfatıyla her sene katıldığı medya kaynaklarında belirtilmektedir. Onun dışında da birçok daimi üye bulunmaktadır.


Aydınlık gazetesinin yayınladığı bir listeye göre Bilderberg'in Türkiye üyeleri şu kişilerdir: Selahattin Beyazıt, Şarık Tara, Bülent Eczacıbaşı, Jak Kamhi, Sakıp Sabancı, Mehmet Emin Karamehmet, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Erdal İnönü, Mesut Yılmaz, Hikmet Çetin, İsmail Cem, İlter Türkmen, Kemal Derviş.


TRİLATERAL KOMİSYON:


Trilateral Komisyon (Trilateral Commission, TC) ABD’de yeşertilen Yeni Dünya Düzenini tüm dünyaya daha iyi yayabilmek için oluşturulmuş ve 1973’te David Rockefeller, Henry Kissenger ve Zbigniew Brzezinski tarafından kurulmuş gizli bir örgüttür


Brzezinski 1973-1976 arasında başkanlığını yapmıştır. CRF’nin Atlantik ötesi ülkelerde CIA tarafından örgütlediği bir kuruluş olduğu bilinmektedir.


1994’teki bir TC bildirisine göre Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’dan 325 kilit noktadaki isim TC’ye üyedir. Sistem CFR’da olduğu gibi işlemektedir. Ama bu ABD’nin ve globalizasyonun tüm dünyaya yayılması için Amerikan-Nazizminin yeni bir oyunu sahneye koymasından ibarettir. Buradaki hedef yine ekonomik sınırların kaldırılması ve politik, ekonomik, askeri, politik ciddi noktalardaki kişilerin kontrol altına alınmasıdır. CFR anayasasındaki ilkeler TC’da da geçerlidir.


Her ne kadar adresi yeri, üyeleri belli ise de Trilateral Komisyonun yaptığı aktivitelerin ardında gizli amaçlar, ABD’li istihbarat örgütleri ve NATO’nun gizli özel savaş örgütleri vardır. ABD başkanlarının ve Avrupa, Amerika ve Japonya’daki yönetici kadroların çoğu TC üyesidir. Tüm dünyada TC, Bilderberg ve CFR birbirinin içine girmişlerdir ve her üçünün de üyesi olan 50 kişi vardır. Örneğin Bill Clinton, Brent Scowcroft (Ulusal Güvenlik Konseyi), John Mark Deutsch (CIA direktörü), Robert Strange McNamara (Savunma Bakanlığı Sekreteri), Henry Kissenger, Walter Fritz Mondale ( Japonya Büyükelçisi), Benjamin Nye (Hazine sekreteri) gibi dokunulmazlığı olan isimler her üç teşkilatın da üyesidirler.


Burada temel olarak anlatılmak istenen 19. yüzyılda bazı gizli cemiyetler, zengin aileler tarafından yaratılan bir ideolojinin nasıl önce ABD’de CFR olarak kök salıp, sonra nasıl Bilderberg ve Trilateral komisyon sayesinde her ülkenin iç yapısını ve politikasını, endüstrisini, medyasını ve sosyal yapısını kontrol ettiğidir. Amerikan derin Devleti ve Dünya Gizli Hükümetine karşı tüm Amerikalılar ve Avrupalılar bilinçsizdirler, çünkü 45 yıl boyunca totaliter bir komünizm gelecek korkusu ile uyutulmuşlardır.


Deşifre edilmiş bazı gizli masonik örgütlerin hangileri olduğunu şu ana kadar arzetmeye çalıştım. Bundan sonra bu örgütlerin misyonlarının finans ve siyaset alanlarına yansımalarına örnekler vermeye çalışacağım.


Masonik Örgütlerin Hepsi Aynı Kaynaktan Beslenmiştir:


İlluminati şebekesinin, Ortaçağ'daki siyonizm hareketi olarak nitelendirebileceğimiz Tapınak Şövalyeleri'nin bir devamı olduğu konusunda fikir veren bazı bilgileri burada aktarmak uygun olacaktır.


Nesta H. Webster'in Secret Societies and Subversive Movements adlı çalışmasında ünlü büyücü ve okült uzmanı Cagliostro'nun Illuminati şebekesine katılması münasebetiyle düzenlenen tören hakkında şu notlar aktarılıyor:


"İçi evrak dolu demir bir sandık açıldı. Töreni yöneten kişi sandıktan el yazması bir kitap aldı ve ilk sayfasını okudu: "Bizler, Tampliyelerin Büyük Üstadları..." sözlerini kanla yazılmış bir and izliyordu.

Söz konusu bu kitap "İlluminizm"in aslında tüm monarşilere ve kiliseye karşı bir nifak olduğunu, ilk saldırının Fransa tahtına yöneleceğini ve Fransa'da krallığın çökertilmesinden sonra sıranın Roma'ya geleceğini belirtmekteydi."


Burada vurgulanan hususlar gerçekten üzerinde durulması gereken şeylerdir:


Birinci olarak: El yazması kitabın bir sandıkta saklanması ve törende oradan çıkarılması işlemini ele alalım. Sandık yahudi literatüründe özel bir mana taşımaktadır. Yahudiler bu sandığın bugün hala dünyada dolaştığına inanırlar. O sandığın taşıdığı manayla irtibatlandırmak için de el yazması kutsal kitaplarını özel bir sandık içinde saklarlar. Dini törenlerinde kitaplarını bu sandıktan çıkarır, tören sonrasında yine özenle sandığa yerleştirirler.


İkinci olarak: Kanla yazılan and üzerinde durmak gerekir. Kan sembolü, siyonizmde ve bu ideolojinin temelini oluşturan dini literatürde sıkça kullanılan bir semboldür. Ancak kanla ilgili semboller genellikle gizli tutulur. (Necip el-Kiylani'nin Yahudinin Kanlı Böreği adıyla Türkçe'ye tercüme edilen tarihi ve belgesel romanında, siyonizmin temelini oluşturan dini literatürdeki "kan" kutsamasına işaret eden önemli bilgiler ve belgeler mevcuttur.)


Üzerinde durulması gereken üçüncü husus İlluminati'nin aslında kiliseye karşı olduğu hususudur. Tapınak Şövalyeleri de kiliseye karşı tavır alan ve hıristiyanların dini değerlerine hakaret eden bir hareketti. Ama bu konuda izledikleri tutum tepkilere yol açınca ve birçok idam cezasına kapı açan yargılamalara sebep olunca söz konusu tarikat yer altına çekilmiş, ardından farklı bir yüzle ortaya çıkmıştı. Fakat bu farklı yüzünde hıristiyanların değerlerini hedef alan, bu değerlere hakaret anlamı içeren tavırlar pek dışa yansıtılmıyordu. Gerçekte ise bu konuda değişen bir şey yoktu. Aradaki tek fark bu düşmanlığın artık bir "nifak"a dönüşmesiydi ki bu husus da yukarıdaki notta vurgulanmaktadır.


Dördüncü husus İlluminati'nin Avrupa'daki monarşilere karşı bir hareket olduğunun vurgulanmasıdır. Bu tutum özellikle entelektüel kesimin ilgi ve desteğinin kazanılmasının en önemli sebebiydi. Ne var ki entelektüel kesimde ortaya çıkan monarşi karşıtlığının İlluminati tarafından yönlendirilmesi, monarşik düzenlerin yerine geçecek yönetimlerin tek merkezden kontrol edilmesine ve bu kontrolün de İlluminati şebekesinin elinde olmasına fırsat verecekti. İlk doğuş yeri olan Bavyera'da yasaklanmasından sonra ağırlık merkezini Fransa'ya taşıyan İlluminati hareketinin bu ülkedeki monarşik düzene karşı çalışmalara ağırlık vermesi dikkat çekmektedir.


İlluminati'nin bir devamı durumundaki Jacobin Kulübü'nün üyeleri monarşik düzeni yıkıp yerine Yeni Dünya Düzeni yahut Evrensel Cumhuriyet olarak adlandırdıkları yeni bir yönetim getirmeyi bir ideal olarak görüyorlardı. 1785'te Almanya'dan kovulan İlluminati'nin Fransa'da bu çalışmaları hızlandırmasının üzerinden çok fazla zaman geçmeden 1789'da Fransız Devrimi'nin gerçekleşmesi bir tesadüf olmasa gerek.


Fransız Devrimini hazırlayan sebepleri ve gelişmeleri incelediğimizde çok ilginç şeylerle karşılaşırız. Bakın William T. Still'in New World Order adlı eserinde ne deniyor: "1789 yılının ilkbahar ve yaz aylarında İlluminatilerin tahıl piyasasında gerçekleştirdikleri manipulasyonlar sonucunda yapay bir buğday darlığı yaratıldı. Bu durum o denli geniş bir açlığa yol açtı ki, tüm ülke kısa zamanda ayaklandı. Olayların başını çeken kişi, Fransa Büyük Doğusu'nun Büyük Üstadı Orleans Dükü idi. İlluminatiler, halkın çektiği acıları bir araç olarak kullanarak yarattıkları huzursuz ortamın devrimci eylemlerine yararlı olacağını planlamışlardı. Gerçekten de, besin stoklarını bloke ederek ve Ulusal Meclis'te tüm reform girişimlerini engelleyerek, durumu iyice kötüleştirdiler ve halkı tam anlamıyla açlığa mahkum ettiler...



14 Temmuz günü Bastille yağmalandı. Özgür bırakılan tutuklu sayısı yalnızca yedi idi. Fransız tarihçiler bugün, eylemin asıl amacının Bastille'i yıkmak ve tutukluları kurtarmak olmadığını belirtiyorlar. Asıl amaç Bastille'de saklanan barut ve silâhları ele geçirmekti. Böylece silâhlanan Jakobenler, 22 Temmuz gününden başlayarak o güne dek eşi görülmemiş ve titizlikle planlanmış bir ihtilâl girişimini sahneye koydular. Bu dönem tarihte "Büyük Korku" diye adlandırılacaktır...


Öncelikle tüm ülkede eşzamanlı bir panik duygusu yaratıldı. Köyden köye, kentten kente giden atlılar, yurttaşlara "haydutların!" yaklaşmakta olduğunu ve kendilerini korumak istiyorlarsa silâha sarılmaları gerektiğini bildirdiler. Ayrıca, tüm bu olayların sorumlularının malikânelerde ve şatolarda gizlendikleri, bizzat kralın buraları ateşe vermelerini buyurduğu yurttaşlara söylendi. Fransa kralına bağlı olan halk bu emirlere uydu. Artık alevlerin denetlenmesi imkansızdı, yağma ve yıkım sürerken, anarşi gittikçe yaygınlaşıyordu...


Paris sokakları teröre teslim olmuştu...1793 Kasım'ında tüm Fransa'da rahiplerin öldürülmeye başlanması, dine karşı bir kampanyanın yürürlüğe girdiğini ortaya koyuyordu. Tüm mezarlıklara, İlluminatilerin ünlü sloganı olan "Ölüm Sonsuz Bir Uykudur" sözlerini içeren yazılar asılmaya başlandı. Paris'teki kiliselerde "Akıl Bayramları" adı altında eğlentiler düzenleniyor, fahişeler tanrıça gibi tahta çıkarılıyorlardı. Bu törenlerin bir adı da "Exoterion"du ve Weishaupt'un kaleme aldığı "Aşk Tanrıçasının Kutsanması" adlı bir şiiri örnek alıyorlardı...


Thomas Jefferson, üç yıl süren Fransa elçiliğinden 1791'de Amerika'ya geri döndüğünde, tüm bu kıyımı "ne güzel bir devrim" diye tanımlamış ve tüm dünyaya yayılmasını umut ettiğini yazmıştır. Jefferson, neredeyse tüm Fransa halkının Jakoben olduğuna inandığını açıklamıştır. Ona göre, bu büyük çoğunluk, ulusal iradeyi açıkça ortaya koymaktaydı...


1793 yılının sonlarına doğru, yeni devrim yönetimi sayıları yüz binlere ulaşan işsizlerle yüz yüze kaldı. Devrimin önderleri, sonradan bütün diktatörlerin taklit edeceği yeni bir "terör" projesini uygulamaya geçirdiler: Nüfus azaltılması.


Amaç Fransa'nın yirmi beş milyona ulaşan nüfusunu on altı milyona indirmekti. Robespierre, nüfusun azaltılmasını kaçınılmaz buluyordu.

Nüfusun azaltılması ile görevli devrim komitesi üyeleri, gece gündüz harita başında her kentte kaç kellenin kopartılması gerektiğini hesaplıyorlardı. Devrim mahkemeleri kimlerin ölmesi gerektiğine karar veriyor ve sonu gelmez bir kurban sürüsü giyotinin yolunu tutuyordu. Yalnızca Nantes'de, bir gece içinde 500 kimsesiz çocuk kent mezbahasında öldürülüyor, 144 yoksul kadın nehre fırlatılıyordu."


Fransız Devrimi'nde masonların rolüne işaret amacıyla Nesta H. Webster de Secret Societies and Subversive Movements adlı eserinde şunları yazıyor: "1789 yılında krallığın yıkılması ile birlikte, 10 Ağustos gününden başlayarak üç renkli Fransız bayrağı devrimin kızıl bayrağı ile değiştirildi. "Yaşasın Kral Orleans" çığlıkları ile masonların "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" seslenişi sokakları kapladı."

İşte böyle bir devrim, dünyadaki kalabalık kitleleri yönlendiren medya organı tarafından yeni bir çağ açan, dünyayı demokrasi ile tanıştıran son derece önemli bir olay olarak lanse edilmiştir.


Round Table (Yuvarlak Masa) Teorisi:


Daha öncede bahsettiğim bir kavram vardı. “Yuvarlak masa”. Bu teori İlluminati ile uygulanmaya başlanmıştır. Temel amacı bütün dünyayı tek merkezden yönetebilmek için eli her tarafa uzanabilen bir ağ oluşturmaktı. Fakat bunun gerçekleşmesi için birbirleriyle irtibatlı birtakım alt mekanizmaların oluşturulmasına ihtiyaç vardı. İşte bundan dolayı bir Yuvarlak Masa (The Round Table) teorisi geliştirildi. Bu teoriye göre şekillendirilecek organlar, üstlendikleri görevlere göre kendi aralarında bir irtibat ağı kuracak, bilgi alış verişinde bulunacak ve dünya ülkelerini yönlendirecek politikalar geliştireceklerdi. Yuvarlak Masa organlarının elemanları kendi ülkelerinde etkili kişiler olacaklardı.


Yuvarlak Masa teorisi ilk olarak 1877'de John D. Rockefeller, Cecil Rhodes, John P. Morgan, Andrew Carnegie ve Mayer A. Rothschild'dan oluşan beşli tarafından ortaya atılmıştır. Bunların hepsi de Illuminati şebekesinin üyeleriydi ve üçü yani Rockefeller, Morgan ve Rothshild yahudi kökenliydi.


Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleri, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ülkelerindeki savaş komitelerinde önemli görevler üstlenmişlerdi. Bu kişiler siyaset sahnesinde, birbirlerine karşıt ülkeleri temsil ediyor ama Yuvarlak Masa'da bir araya gelebiliyorlardı. Bu kişilerin savaşın şartlarını ve sebeplerini kendi elleriyle hazırladıkları, Birinci Dünya Savaşı'nın arkasında duran gerçeklerin altını kurcalama zahmetine katlanan araştırmacıların dikkatinden kaçmamıştır. Bu kişiler savaş esnasında da ülkelerinin savaş komitelerindeki üst düzey görevlerini sürdürmüşlerdir.


Savaş sonrasında ortaya çıkan şartlar Illuminati şebekesinin hesap ve planlarına daha da uygundu. Savaşın ateşini yakan ve dört yıl boyunca üzerine gaz döken Yuvarlak Masa üyeleri, 1919'da Fransa'nın başkenti Paris yakınlarında Versailles Barış Konferansı'nda bir araya gelmiş ve savaş sonrası şartlarda dünyaya nasıl şekil verebileceklerini tartışıyorlardı. Bu toplantıda bir araya gelen Alfred Milner, Edward Mandel ve Bernard Baruch, Yuvarlak Masa'nın seçkin üyeleriydi ve zaten kendilerinin çıkardığı savaşın ortaya çıkardığı şartları değerlendirme konusunda görüş alış verişinde bulunuyorlardı. Bunlardan Alfred Milner, Yuvarlak Masa'nın lideriydi. Konferansa katılanların birçoğu, daha önce sözünü ettiğimiz ünlü banka hanedanı Rothschild ailesinin fertleri tarafından önerilmişti. Bu ailenin yahudi azınlığa mensup olduğunu daha önce belirtmiştik.


Filistin topraklarında bir yahudi devletinin kurulmasıyla ilgili politikaların geliştirilmesinde karanlık gizli örgütlerin önemli rolü olmuştur. Versailles Barış Konferansı'nda alınan kararların arasında da Filistin'de bir yahudi devleti kurulması vardı.


Hitler, Masonlar ve Yahudiler:


Komplo teorisi midir bilemem. Ancak yararlandığım kaynaklardaki yorumu yorumsuz aktarıyorum;


Siyonistlerin Hitler sömürüsü bugün hala sürmektedir. Bu herkesin malumu. Hatta bazen gözler yaşlı İkinci Dünya Savaşı konulu filmler ailece izlenir. Aslında bu işin arkasında duran gerçek nispeten gün yüzüne çıkmıştır. Ama ne yazık ki, gizli eller bu gerçeklerin yazılmasına ve konuşulmasına pek fırsat vermek istemiyorlar.

Her şeyden önce Hitler'in yükselişi ve Almanya'da yönetimi ele geçirmesi bir tesadüfün eseri değildir. 1919'da Paris yakınlarında gerçekleştirilen Versailles Barış Konferansı'nda Almanya, ödemesi mümkün olmayan tazminatlara mahkum edildi. Bu tazminat kararlarını alanların başında gelenler ise İlluminati şebekesinin organı durumundaki Yuvarlak Masa üyeleriydi. Bu karar Almanya'yı ciddi bir ekonomik çöküşe sürükledi. Zaten amaçlanan da buydu. İşte bu ekonomik çöküş, Hitler'in bir kurtarıcı gibi yükselmesi için şartları hazırladı.


Nazizmin siyasi mekanizması durumundaki Nasyonal (Ulusal) Sosyalist Parti, Almanya'da ilk ortaya çıktığında pek tanınmıyordu. Fakat ülkenin tanınmış sanayicilerinin bu partiye girmesiyle birlikte biri birden tanınmaya ve yıldızı parlamaya başladı. Krupp, I. G. Farben ve diğer bazı yahudi şirketlerinin sahipleri 1929'da bu partiye girdi. Bunların partiye girmeleri ani bir kararla ve hızla gerçekleşmişti. Bu kişiler Hitler'in parti içinde yükselmesinde önemli rol oynadılar. Bunun için her türlü maddi yardımı yaptılar.

Sadece sanayiciler değil yahudi bankerler de Hitler'e istediği yardımı yapıyorlardı.


Uluslararası alanda faaliyet gösteren yahudi banker Warburg, Amerika'nın ünlü yahudi ailesi Rockefeller adına Hitler'le irtibat kurarak yardım teklifinde bulundu. Henry Coston, La Haute Finance et Les Revolutions adlı eserinde Warburg'un Hitler'le bağlantı kurması ve desteği hakkında şu bilgileri veriyor: "Warburg, Almanya'ya geldiğinde Hitler'in danışmanlarıyla görüşmeler yaptı. Temsil ettiği Amerikalı finansörler adına Führer'e başa geçmesi için 10 milyon dolar vaat etti.


Hitler, Wall Street'teki koruyucularıyla devamlı mektuplaşıyordu: 'Hareketimiz Almanya'da büyük bir hızla gelişiyor. Bana gönderdiğiniz para bitti. Bir dahaki sefere ne kadar alabileceğimi bana bildirmenizi önemle rica ederim.' Hitler. Hitler'in bu ricası yahudi bankerler tarafından karşılıksız bırakılmadı. Yapılan kısa bir toplantıdan sonra Nazilere 15 milyon dolarlık yeni bir yardımın yine Warburg aracılığıyla ulaştırılması kararlaştırıldı."

Hitler'e maddi yardım yapanlardan biri de yine yahudi banker ailelerden ve Royal Dutch Shell şirketinin sahibi Samuel ailesiydi.


Gizli Dünya Devleti'nin en önemli organlarından biri durumundaki Bilderberg'in kuruluşunda birinci derecede rol oynayan Hollanda prensi Bernhard'ın aynı zamanda Nazi SS örgütünün üyelerinden olduğunu daha önce belirtmiştik. SS, Koruyucu Kademe anlamına gelen Schutz Staffel isimlendirmesinin kısaltmasıdır. Hitler, bu özel birliği 1925'te kendisinin korunması için kurdurmuştu. Başlangıçta küçük bir örgüt olan bu birliğin, Nazilerin iktidara geldiği 1933'te 50 bin kişilik mensubu oldu. Böylece büyük bir ordu haline geldi. Daha çok ordu disiplininde çalışıyordu.


Başına geçirilen Heinrich Himmler ise fanatik bir ırkçı olarak tanınıyordu. İlginçtir ki Himmler'in baş yardımcılığına da yahudi kökenli Reinhard Heydrich getirilmişti. Nazilerin hüküm sürdüğü bölgelerdeki Yahudileri göçe zorlama veya ikna etme görevini de SS'ler üstlenmişti. "Yahudi Sorunu" olarak isimlendirilen, gerçekte ise yahudileri göçe zorlamayı amaçlayan programı uygulama işiyle ise adı geçen Reinhard Heydrich ile Adolf Eichman adlı ikinci bir yahudi ilgileniyordu.


Hitler'in hüküm sürdüğü bölgelerde estirdiği anti-semitist (yani yahudi karşıtı) terör Filistin topraklarına yahudi göçünü son derece hızlandırmıştır. Öyle ki 1917'de İngilizlerin Filistin topraklarını işgal etmelerinden itibaren yapılan onca teşvike rağmen 1933'e kadar gerçekleşen göçlerle birlikte Filistin topraklarındaki yahudi nüfusun sayısı 150 bini geçmemiştir. Ama Hitler'in 1933'te iktidarı ele geçirmesinden sonra anti-semitist terör estirmesiyle birlikte yahudiler çekirge sürüleri gibi Filistin'e akın etmeye başlamışlardır. Çünkü Hitler'in adamları birkaç yahudiyi öldürüp kamyonetlerin arkasına atarak yahudilerin yoğun olduğu mahallelerde dolaşarak: "Buraları terk etmezseniz sizin sonunuz da böyle olacak" diye ilanlar yayınlıyorlardı. Hitler'in adamları yahudileri sadece tehdit yoluyla değil ikna yoluyla da göçe yöneltiyorlardı. Fırınlama, binlerce insanın kitleler halinde katledildiği iddiaları ise siyonistlerin yıllardan beridir sömürü aracı olarak kullandıkları efsanelerden ibarettir.


Hitler terörü sebebiyle yahudilerin Filistin topraklarına akın etmesi neticesinde II. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945'e gelindiğinde Filistin topraklarındaki yahudi nüfusun sayısı 800 bine ulaşmıştı. Böylece Filistin'de bir "İsrail" devletinin kurulması için yeterli insan potansiyeli oluşmuş oluyordu. Zaten Hitler'in görevi de işte bunu sağlamaktı. Hitler'in görevini tamamlamasından sonra defteri de dürüldü. II. Dünya Savaşı'ndan büyük bir yenilgiyle çıkan Hitler kurtuluşu intiharda buldu.


Gizli Dünya Devleti'nin Para Tuzakları:


Gizli Dünya Devleti'nin özel fitne politikalarıyla ve oyunlarıyla çıkarılan II. Dünya Savaşı'nın getirdiği ortamdan yararlanılarak kurulmuş para tuzağı iki kurum var. Bu kurumlardan kurulduğu günden beri sürekli zayıf devletleri borç batağına sokmak, borç yoluyla ayaklarına pranga vurmak, verilen borç karşılığında siyonistlerin kontrolündeki finans kurumlarına faiz geliri sağlamak, bütün bunlara rağmen yine de verilen kredi karşılığında dolaylı sömürgeciliğe esir edilen ülkelere belli politikaları zorla kabul ettirebilmek için yararlanılmıştır. Hangileri mi? Siz yakından tanıyorsunuz onları.


IMF (Uluslararası Para Fonu):


Üyelikte zorlayıcı kriterler aranmadığı için ve bu teşkilattan kredi alınabilmesi için üyelik şart koşulduğundan üye ülke sayısı hızla artmıştır. Bugün 182 ülke bu teşkilata üyedir.


Üye ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılası, ortalama rezervleri, cari dış ödemelerinin yıllık ortalaması gibi parametreler esas alınarak hesaplanan üyelik payları vardır. Bu üyelik payına 'kota' denir. Kotalar, üye ülkelerin IMF'deki oy gücünün, kuruluştan yararlanabileceği mali imkanın miktarının ve tahsis edilecek Özel Çekme Hakkı (SDR) miktarının belirlenmesinde tek ölçü olarak kullanılır.


Üye ülkelere şartlar gereği özel bir imkan tanınmaz ama acil ve önemli durumlarda kotasının sadece üç katı tutarında IMF kaynağı alabilir. IMF'e üye her ülkenin toplamdaki oy oranları ve yüzdeleri eşit değildir. Amerika'nın toplamdaki oy oranı % 17.35 Türkiye'nin toplamdaki oy oranı % 0.49, Rusya'nın % 2.79, Çin'in ise % 2.20'dir. Buradan da görüleceği üzere ABD'nin karar mekanizmasındaki oy hakkı Türkiye'nin hakkının 35 katıdır. Kaldı ki ABD'nin oyun ötesinde birtakım yaptırım ve engelleme imkanları da bulunmaktadır.


Kurumun örgütlenmesinde IMF başkanı ve kurumun kararlarının alındığı iki merkez vardır: Governörler Kurulu ve İcra Direktörleri Kurulu. IMF nezdinde başta ABD olmak üzere, Avrupa Birliğine üye gelişmiş ülkelerce onaylanmayan hiçbir karar alınmadığı gibi IMF'ce alınacak olan her karar, bu gelişmiş ülkelerin menfaati ve siyasi beklentileri doğrultusunda olmak zorundadır. Ülkelerin sunduğu programlar 1-2 yılı kapsarsa stand-by düzenlemesi, 3-4 yılı kapsarsa süresi uzatılmış düzenleme olarak adlandırılır.


IMF'in mali imkanlarını kullanmak isteyen ülkelerin, istek ve önerileri dikkate alarak veya IMF dayatması doğrultusunda hazırladıkları ekonomik istikrar programı diğer adıyla 'Niyet Mektubu' İcra Direktörleri ve Governörler Kurulu'nun onayına sunulur.

IMF'in görünen yüzü ile gizlenen yüzü oldukça farklıdır.


Kamuoyu IMF'i "çok zengin sermayeli bir banka ve dünya çapında bir finans kurumu" şeklinde tanımaktadır. Oysa IMF'in asıl işlevi ve özelliği "aracı kefalet kurumu, tefeci ve komisyoncu" olmasıdır. Bu işi de ağırlıklı olarak aşağıda bahsedeceğim Dünya Bankası'nın veya Amerika'daki siyonist lobiye mensup kişilerin elindeki finans kurumlarının kasalarını kullanarak yapar. Böylece hem geri kalmış ülkelerin yönetimlerinin ayaklarına pranga takmış ve onları Gizli Dünya Devleti'nin güdümüne sokmuş hem de yahudi sermaye sahiplerinin paralarının işlemesini, onların büyük miktarlarda faiz gelirleri kazanmalarını sağlamış olur.


IMF'nin kredi sağlama konusunda izlediği metot da yeterince bilinmemektedir. Sürekli "kredi aldık, kredi verdi" ibareleri kullanıldığından insanların zihinlerinde, açıklanan rakamlara tekabül eden miktarlarda paranın kredi alan devletin hazinesine aktarıldığı şeklinde bir kanaat oluşmaktadır. Oysa IMF'in yaptığı sadece kalem oynatmaktan ve kağıt karalamaktan ibarettir. Bunun karşılığında muhatap devlet adına belirlenen miktarda para, IMF yetkilileri tarafından kabul edilen resmi veya özerk kurumların hesaplarına, yine belirlenen amaçlar doğrultusunda kullanılmak şartıyla aktarılır. Bu yüzden de bazen haberlerde "kredi alındı, alınacak" ifadesi yerine "serbest bırakıldı, bırakılacak" ifadesi tercih edilmektedir. Yani IMF'in yaptığı bir tür çek yazmaktır.


IMF'in asıl dikkat çekilmesi gereken yönü Gizli Dünya Devleti'nin örgütleriyle arasındaki irtibattır. Fakat bu yönüne çok fazla dikkat çekilmez. Batılı araştırmacılardan Peter Thompson, IMF'in bu bağlantısı hakkında şu bilgiyi verir: "Batının uluslararası koordinasyonunu sağlayan aygıtların başında Batı Avrupa ve Kuzey Amerika elitlerini bir araya getiren Bilderberg toplantıları gelir. Bu toplantılarda alınan kararlar ise BM, IMF, Dünya Bankası, OECD ve NATO gibi ekonomik, politik kurumlar aracılığıyla hayata geçirilir."

IMF yöneticilerinin geneli başta Bilderberg ve CFR olmak üzere Gizli Dünya Devleti'nin muhtelif örgütlerinin toplantılarına özenle katılırlar.


IMF'in kredi karşılığında istedikleri sadece iktisadi alanla ilgili değildir. Birtakım siyasi hesaplara dayanan kirli planlarını da dayattığı olmaktadır.


Çeçenistan savaşının yol açtığı ekonomik açığın kapatılması amacıyla Rusya'ya verilen destek İMF’nin kirli işlerine bir örnektir. Rusya'ya günlük maliyeti beş milyon dolar olan savaşın ekonomik yükünün hafifletilmesi amacıyla IMF, bu ülkeye önemli miktarda kredi verir. Dünya İktisat Enstitüsü'nde görev yapan uluslararası ilişkiler uzmanı Viktor Bosok'un yaptığı açıklama bu konuda önemli bir ipucu vermektedir: Rusya'nın IMF'ye Ekim 1999'da 369 milyon, Kasım 1999'da da 800 milyon dolar geri ödemesi varken, Çeçen halkının kafasına karşılık IMF’nin aynı dönemde 1 milyar dolar daha kredi vermesi son derece anlamlıdır.


KONUNUN DEVAMI iCiN



TIKLAYIN

MASONLAR VE MASONLUK

Başta Afrika ülkeleri olmak üzere birçok üçüncü dünya ülkesinin ekonomik yönden geri kalmasında ve halklarının aç bırakılmasında IMF'in dayattığı politikaların önemli rolü bulunmaktadır. 1993 yılında Afrika Sendikalar Birliği Genel Sekreteri Hasan Sunmonu, Herald Tribune gazetesinde yayınlanan açık mektubunda IMF'in uygulamalarıyla ilgili olarak şunları anlatıyordu: "IMF ve Dünya Bankası bölgedeki askeri ve totaliter diktatörlükleri sürekli destekleyen bir politika izlemektedir. Bu dönemde IMF ve Dünya Bankası'na yönelik çiftçi protestoları vahşice bastırılmıştır. Bu iki organizasyonun Afrika'ya verdiği en büyük zarar ise dayattıkları tarım politikaları oldu. Fakir Afrika ülkeleri ihtiyaçları olan gıda maddeleri yerine kakao, pamuk, kauçuk gibi maddelerin üretimine zorlanmışlar, gıda maddelerini ise AB ve ABD'den ithal etmeye mecbur bırakılmışlardır. Son 10 yılda Afrika 100 milyar dolar borç faizi ödemiştir. Bu borçları ödeyebilmek için kamu kuruluşlarının özelleştirilmesini şart koşan IMF, İngiltere gibi liberal ekonominin kalesi sayılan bir ülkede 12 yılda kamu kuruluşlarının sadece yüzde 12'sinin özelleştirildiği gerçeğini göz ardı ederek, bu konuda siyasi iktidarlar üzerinde baskı kurmuştur."


Ülkelerdeki önemli ekonomik kararların, acı reçetelerin ve hatta pek çok ihtilallerin ve hükümet değişikliklerinin, IMF merkezinde planlandığı araştırmacıların özellikle üzerinde durdukları bir husustur. Venezuella Cumhurbaşkanı'nın: "Ülkemizdeki ekmek ve benzin fiyatlarından memur ve işçi maaşlarına, yatırım alanlarından ihracat ve ithalat kotalarına kadar her sahada etkili olan bu kuruluşun, siyasi iktidarları değiştirme yetkisinin de olacağını düşünüyorum" sözü bu açıdan dikkat çekicidir.

Aklınıza tanıdık başka bir ülke geldi değil mi?


Türkiye ve IMF:


Türkiye 1947 yılında IMF'e üye olmuştur. 1970 yılından itibaren ise IMF'in istek ve önerileri doğrultusunda ekonomik istikrar programları hazırlamıştır. Şimdiye kadar 17 stand by anlaşması imzalamıştır. İmzaladığı 16 stand-by anlaşması ile IMF'in mali imkanlarından ve kendi SDR'sinden (Özel Çekme Hakkı) 4 milyar 362 milyon dolar kredi almıştır. Bunun karşılığında IMF tarafından dayatılan ve Türkiye'yi ekonomik yönden bayağı gerilere götüren, çeşitli alanlardaki üretimlerine kota koyan, dış ticaretini sınırlandıran pek çok programı uygulamak zorunda kalmıştır.


1947'den bu yana ve 16 stand-by anlaşmasına imza atarak aldığı kredilerin toplamı ise Amerika'nın İsrail'e bir yılda verdiği yardımdan sadece 1 milyar dolar fazladır. Değer olarak düşünürsek aldığı toplam kredi 215 adet orta halli savaş uçağına tekabül etmektedir. Türkiye'nin kullandığı kredilere üyelik karşılığında yatırmak zorunda olduğu katılım payı karşılığındaki para çekme hakkı yani SDR'si de dahildir.


Dünya Bankası:


Dünya Bankası, IMF'in bir kardeş kuruluşu olarak bilinir. Merkezi Washington'dadır. IMF ile aynı binada ve tam bir koordinasyon içinde çalışır.


Birleşmiş Milletler'e bağlı mali kuruluş olan Dünya Bankası 1944 yılının Temmuz ayında, Birleşmiş Milletler Para ve Maliye Konferansı'nda alınan kararlar doğrultusunda kurulmuştur. Ancak resmi kuruluşu Haziran 1946'da gerçekleşti.


Dünya Bankası, öncelikli olarak II. Dünya Savaşı sonrası imar etkinliklerini desteklemeye yönelik krediler vermiştir. Yani II. Dünya Savaşı'nın yol açtığı yıkım ve tahribat sebebiyle Gizli Dünya Devleti'nin de finansörleri olan siyonist finansörlere gün doğmuştu. Üstelik işin hamallığını başkalarına yaptırıyor kendileri sadece para ve kredi temin etmek suretiyle servetlerine servet katıyorlardı. Paralarının herhangi bir şekilde riske girmemesi için de onu uluslararası güvenceye sokmak amacıyla BM'e bağlı bir uluslararası banka kurdurmuşlardı ve kanal olarak onu kullanıyorlardı.

Dünya Bankası kredilerini 1949'dan sonra ekonomik kalkınma amaçlı projelere kaydırmıştır.


Dünya Bankası'nın en yetkili organı Governörler Konseyi'dir. 20 kişiden oluşur ve borç para verme işlemleri üzerinde karar alır. Mevcut sermayesi 171 milyar dolardır.


Kredi vereceği zaman şu kriterlere bakar:

1. Kredinin doğrudan devlete veya hükümetlerin güvencesi altında olmak şartıyla özerk kuruluşlara verilmesi,

2. Genellikle 15 veya 20 yıl vadeli verilmesi

3. Mali piyasadaki faiz oranına yakın faizle verilmesi.


NATO ve Masonlar:


NATO, II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan bir askeri bloktur. Ancak gerçekte Gizli Dünya Devleti'nin askeri kanadı niteliği taşımaktadır. Kuruluşunun gerekçesi Sovyet tehdidiydi. Yani Sovyet tehdidiyle karşı karşıya ülkeleri bir ortak savunma bloğu içinde bir araya getiriyordu. Dolayısıyla bloğa girecek ülkelerden herhangi birine yönelecek tehdit ya da saldırı tümüne yönelik kabul edilecek ve ortak savunma yapılacaktı.


Bunlara bakılırsa gerekçe masum gibidir. Fakat arka plana baktığımızda yine o karanlık örgütlerin elleriyle karşılaşıyoruz.

Jean Monnet adlı araştırmacının Memoires adlı eserinde şöyle denir: "NATO, Amerika'daki en güçlü yahudi lobilerinden biri olan CFR tarafından kurulmuştur.Kurucuları arasında Bilderberg, Trilateral ve CFR üyesi Joseph Luns, CFR ve Bilderberg üyesi George Marshall, yine CFR ve Bilderberg üyesi Dean Acheson bulunmaktadır."


Alle E. Roberts'in Brother Truman adlı eserinde de şöyle denir: "(NATO'nun) öncülüğünü yahudi ve mason ABD başkanı Truman yapmıştır." İlk NATO başkumandanı da CFR üyesi ve yahudi lobilerine önemli katkıları olan General Eisenhower'di.

Historia Hors Serie'de yazdığına göre sonraki başkomutanlarından General Lemnitzer de bir yahudi ve masondur. İlhami Soysal'ın Dünya'da ve Türkiye'de Masonlar ve Masonluk adlı kitabında yazdığına göre yine NATO başkomutanlarından Omar Bradley de bir masondur.


Bunlar NATO'nun üst kademelerinde görev almış masonların sadece birkaçı. Bunların dışında da NATO'nun üst kademelerinde görev almış daha birçok isim mason teşkilatlarına üyeydi. Bunların tamamının Gizli Dünya Devleti'nin geri planda durup dünyaya yön vermeye çalışan örgütleriyle doğrudan irtibatı vardı.


NATO’nun dört uçlu haçı, görünen yüzü itibariyle yerkürenin dört yönünü gösterir. Ancak kapalı yanıyla Yeni Ahit’i yazan dört Evangelist’i temsil eder.


Gladio


Gladio, daha çok İtalya'daki siyasi cinayetleriyle adını duyurmuş bir gizli örgüttür. Ancak bu örgütün NATO'nun gözetiminde çalışan bir özel tim olduğu kesindir. NATO'nun doğrudan düşman ilan edemediği kişilere veya siyasi mekanizmalara karşı Gladio kullanılmıştır. Örgüt sadece siyasi cinayetler gerçekleştirmekle kalmamış, zaman zaman askeri darbelerin zeminlerini ve şartlarını da hazırlamış, hatta bu tür darbeleri yönlendirmiştir.


Gladio NATO ile paralel kurulmuştur ve görünüşte amacı herhangi bir komünist saldırı karşısında gerilla savaşını organize etmekti. Örgütün finansmanı ise büyük ölçüde ABD tarafından sağlanmıştır. Bu arada bir yandan da medya kanalıyla anti-komünist propaganda faaliyetlerini organize edecekti. Yöneticileri NATO üyesi ülkelerde eğitim görüyordu.


Faaliyetlerini genellikle gizlice yürüten Gladio sadece NATO üyesi ülkelerde değil, Avusturya, İsveç, Norveç gibi NATO üyesi olmayan ülkelerde de örgütlenmiştir. Farklı ülkelerde farklı kod adlarıyla çalışma yapıyordu. Örneğin İtalya'da Gladio, Yunanistan'da B-8 ya da Sheep Skin (Koyun Postu), Belçika'da SDRA-8, Hollanda'da NATO Command, Almanya'da Gehlen Harekatı (kurucusu General Reinhard Gehlen'e nispetle), Avusturya'da Schwert, İngiltere'de Secret British Network kod adıyla çalışma yapıyordu.


Gladio'nun şekillendirilmesinde rol oynayan önemli şahıslardan General Reinhard Gehlen aynı zamanda bir Naziydi. İşin ilginç tarafı ise bu kişinin İsrail'in gizli servisi MOSSAD'la da bağlantısının olmasıydı. Bütün bu bağlantılar Gizli Dünya Devleti'nin geri plandaki faaliyetleri hakkında önemli ip uçları veriyor olmalı. General Gehlen, Gladio'nun oluşturulması ve şekillendirilmesi merhalesinde önemli rol oynadı ve bu konuda Hitler'in yanında edindiği tecrübeden yararlandığı tahmin edilmektedir.


Gladio'nun siyonizmle bağlantısı hakkında Richard Deacon, The Israeli Secret Service adlı eserinde şu işaretleri veriyor: "Almanya'daki kontrgerilla hareketi Gehlen Organizasyonu savaş sonrası dönemde istihbarat toplamak üzere kurulan bir örgüt. Örgütün başı Reinhard Gehlen, CIA yoluyla ABD'den destek alıyor. Bu örgüt için çalışan Alman yetkililerden biri Nasır'ın (Mısır'ın eski cumhurbaşkanı Abdünnasır'ın) danışmanlığını yapıyor. Gereken bilgileri yetkililere aktarıyor. Organizasyonda İsrail'le bağlantıdan haberi olan çok az kişi vardı. Bağlantılar daha ileriki safhalarda Fransız istihbarat servisindeki MOSSAD ajanına haber verilerek Paris'te yürütüldü. Fransa bir NATO üyesiydi ve bu MOSSAD ajanının da NATO ülkeleri arasında askeri istihbarat edinme yolları vardı." Aynı eserde General Reinhard Gehlen'in MOSSAD hesabına çalıştığı da özellikle vurgulanmaktadır. Richard Deacon'a göre Gehlen 1950'lerde soğuk savaş konusunda Amerika'nın en önemli elemanlarından biriydi.


Gladio'nun İtalya kanadının ise bu ülkenin en çok ismini duyuran P-2 Mason Locasıyla yakın irtibat içinde olduğu, hukuki soruşturmalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu locanın Üstad-ı Azamı Licio Gelli aynı zamanda İspanya iç savaşında faşistler adına savaşmış bir isimdi. İtalya'nın mafyayla ve Gladio ile yakın irtibatı olduğu tespit edilen eski başbakanı Giulio Andreotti de bu locanın üyesiydi.


Meşhur Temiz Eller Operasyonu'nda sorguya çekilen Andreotti başbakanlığı döneminde Gladio'yu savunmuştu. P-2 locasının Gladio ve mafya bağlantısı araştırıldığında bu locanın üyeleri arasında 43 parlamenter, 54 üst düzey devlet görevlisi, başta Genelkurmay Başkanı Amiral Giovanni Torrisi olmak üzere 8'i amiral 30'u general 183 askeri yetkili, 19 hakim, avukatlar, polis komiserleri, bankerler, gazete sahipleri, yazarlar, baş yazarlar, 58 profesör, siyasi parti liderleri ve haber alma servisinin 3 eski başkanı olduğu tespit edilmişti. Bu durum ülkede Gladio'ya destek veren mason locasının ne kadar geniş bir alana yayıldığını ortaya koyuyordu.


P2-Mafya-Gladio bağlantısının gün yüzüne çıkması sebebiyle başlatılan hukuki soruşturmada birtakım ilginç gerçeklerle de karşılaşıldı. Locanın başkanı Gelli, İtalya seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Parti'nin seçimi kazanması için naylon operasyonlar düzenlemiş ve bunun için CIA'den yardım almıştı.


Yeni Dünya Düzeni-Novus Ordo Seclorum:


Yeni Dünya Düzeni dünya kamuoyunun gündemine daha çok Doğu Bloğunun çökmesinden sonra girdi. Oysa İlluminati şebekesinin ve diğer global gizli örgütlerin gündeminde yüzyıllardan beri vardır. Hatta Fransız devrimi öncesinde yürüttükleri çalışmalarında hedeflerini "Yeni Dünya Düzeni" olarak açıklamışlardı. Sonraki dönemlerde ise bunu muhtelif vesilelerle ve gelişmelerle bağlantılı olarak gündeme getirmişlerdir. Doğu Bloğunun çökmesinden sonra Amerika'nın tüm dünya üzerinde kurmak istediği saltanatı "Yeni Dünya Düzeni" emeli olarak açıklaması da bir tesadüf değildir. Bunun İlluminati şebekesinin yüzyıllardan beridir vurguladığı Yeni Dünya Düzeni teorisiyle çok yakından irtibatı vardı. Zaten ABD'nin son dönemde üzerinde durduğu Yeni Dünya Düzeni'nin son hali de Bilderberg ve CFR toplantılarında şekillendirilmiştir.

Fakat bu örgütlerin hedefi siyasi güçlerden ziyade sermaye kuruluşlarının kıskacında bir dünya ortaya çıkarmaktır. Tabii bu konuda siyonist oluşumlar kendilerinin sermaye üzerindeki hakimiyetlerine biraz fazla güvenmekte ve sermayenin sultasında bir dünya düzeni kurmanın kendilerinin egemenliklerinin daha da güçlenmesine imkan vereceğini hesap etmektedirler. Bu konuda ünlü yahudi David Rockefeller şöyle diyor: "Hükümetlerin yerini alacak birileri olmalı ve bana öyle görünüyor ki, bunu da en iyi şirketler yaparlar..."

Hülasa Yeni Dünya Düzeni denince, Yazar Alev ALATLI’nın (ki babası da masondur) değimiyle; dünyanın siyasi ve yasal hüviyetini tümüyle değiştirmek, ulus-devletlerin tarihi rollerini ortadan kaldırmak, kontrolü uluslar-ötesi tröstlere devretmek suretiyle millet kavramını ortadan kaldırarak, idareyi İngilizce konuşan Anglo-sever bir oligarşiye teslim etmek olduğu akla gelmektedir.


Bazı Masonik simgeler:


Şaha kalkmış aslan; Avrupa malı pek çok malın logosunda vardır.


Sion Yıldızı(Altı Kollu Yıldız)Dolmabahce sarayının üstünde google earth tte siyon yıldızı var tayyip erdogan dolmabahce sarayını özel ofisi yaptı hemen tepesindede apdullah gülün özel yaptırdıgı ofisi var siyon yıldızına tepeden bakmak icin herhalde


Işık Saçan Kılıç


Yedi Kollu Şamdan


Altın Çıngırak


Piramit


Üçgen İçinde Göz


Hanımefendiler, Beyefendiler;


Bundan sonra dünyada ve yurdumuzdaki ünlü masonlardan deşifre edilenleri ve Mason Locaları tarafından açıklanan isimleri sıraladıktan sonra, Ebedi Lider Mustafa Kemal ATATÜRK'ün masonluk hakkındaki görüşleri ve sonuç yazımla bu diziyi bitireceğim.


Ünlü Masonlar:


Şimdi önce yurt dışında tanınmış meşhur masonları, daha sonra Türk masonları sıralayacağım. Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta Mason Locaları asla yaşayan masonları deşifre etmezler. Aynı şekilde mason olan bir kimse asla kendini deşifre edemez. Çünkü masonlar asla anlaşılamayacak , garip, ürkütücü ritüellerle yemin etmiştir ve açıklamasının sonuçlarının kötü olacağını bilir. Dolayısıyla aşağıda okuyacağınız masonlar size oldukça yaşlı gelebilir. Bunlar Locaların açıklamasına izin verilenlerdir. Başka bir ifade ile açıklanmasında mahzur görülmeyenler hatta olumlu bulunan isimlerdir. Göz atalım.


Nobel Ödüllü Masonlar :


Dunant, Jean Henri (1828-1910) 1901 Barış Ödülü

Ducommun, Elie (1833-1906) 1902 Barış Ödülü

Carduccı, Giosue (1851-1925) 1906 Edebiyat Ödülü

Roosevelt, Theodore (1858-1919) 1906 Barış Ödülü

Kipling, Rudyard (1865-1936) 1907 Edebiyat Ödülü

Ostwald, Wilhelm (1853-1932) 1909 Kimya Ödülü

Fried, Alfred (1864-1921) 1911 Barış Ödülü

Richet, Charles (1850-1932) 1913 Tıp Ödülü

La Fontaine, Henri (1854-1943) 1913 Barış Ödülü

Bourgeois, L. Victor Auguste (1851-1925) 1920 Barış Ödülü

Stresemann, Gustav (1878-1929) 1926 Barış Ödülü

Churchill, Winston (1874-1965) 1953 Edebiyat Ödülü


Devlet Başkanları Ve Hükümdarlar :


Almanya Ìmparatoru Wilhelm I (1797-1888)

Hannover Kralı Ernest August (1771-1851)

Prusya Kralı Büyük Friedrich (1712-1786)

Prusya Kralı Friedrich Wilhelm II (1859-1941) Ve 28 Hükümdar

Afganistan: Habibullah Han (1872-1919)

Muhammed Han

Belçika: Leopold I (1750-1865)

Brezilya: İmparator Dom Pedro I (1798-1834)

Bulgaristan: Alexander Von Battenberg (1857-1893)

Java: Peorbohadi Ningrat

Danimarka: Friedrich VI

Christian VII (1786-1848)

Friedrich VII; Christian X (1870-1947)

Fransa: Napoléon I (1769-1821)

Charles X (1757-1836)

Louis XVIII (1755-1824)

Hawai: Kamehameha IV (1779-1874)

Kalakaua I (1836-1891)

Hindistan: Tippu Sahib

Bjalwapur

Hollanda: Louis Bonaparte (1778-1846)

Wilhelm II

Ìngiltere: George IV (1762-1830)

Wilhelm IV

Edward VII (1841-1910)

Edward VIII (1892-1972)

Ìspanya: Joseph Bonaparte (1768-1844)

A. B. D.: Washington (1732-1799)

Monroe (1758-1831)

Jackson (1767-1845)

Polk (1795-1849)

Buchanan (1791-1868)

A. Johnson (1808-1875)

Garfield (1831-1881)

Mckinley ( 1843-1901 )

Th. Roosevelt (1858-1919)

Harding (1865-1923)

F.D.Roosevelt (1882-1945)

Truman (1884-1972)

Nixon (1913-)

L.B. Johnson (1908-1973)

Ford (1913-)

Arjantin: Miranda

AlVear (1868-1942)

Mitre Rivadiva (1780-1845)

Lopez

Urquiza (1800-1870)

Samienti (1811-1888)

Bolivya: Sucre (1795-1830)

Brezilya: Fonesca

Çin: Sun-Yat-Sen (1866-1925)

Çang-Kay-Sek (1887-1975)

Fransa: Carnot Sadi (1837-1894)

Félix Fauré (1841-1899)

Paul Doumer (1857-1932)

Haiti: Boyer(1776-1850)

Hyppolite Petion (1770-1818)

Honduras: Barahona Tosta

Ìsviçre: Borel

Frey (1878-1922)

Furrer (1805-1861)

Lachenal (1849-1918)

Ruchet


Devlet Adamları ve Politikacılar:


A B D.: Ìstiklâl Beyannamesi'ni imza eden 56 kişinin 53'ü

Ìlk kurucu meclisin 55 üyesinden 50'si

Ìlk Kurulan 13 Devletin Bütün Valileri

Washington'un 29 Generalinden 20'si

Washington'un 106 Subayından 104'ü

Almanya: Carolath, Heinrich (1852-1920), Meclis Başkanı

Dönyoff, Ludwig (1742-1803), Prusya Devlet Adamı Ve Mareşal

Görres, Josef (1776-1848), Alman Devlet Adamı

Hardenberg, Karl August (1750-1822) Prusya Dışişleri Bakanı

Haukwitz, Christian (1792-1804) Prusya Devlet Adamı Ve Bakanı

Kaempf, Johannes -1912-1918 yılları arasında Almanya Millet Meclisi Başkanı

Lasker, Eduard (1829-1884) Alman Nasyonal Liberal Partisini Kuran, Yöneten Ve Bismark Politikası'na Karşı Çıkan Politikacı

List, Friedrich (1789-1846) Alman İktisatçısı Ve Milletvekili

Schacht, Hjalmar (1877-1970) Ünlü Alman Maliyecisi

Stein, Henrich Friedrich Karl, Baron Von (1757-1831) Prusya Devlet Adamı, Maliye Bakanı, Köylülerin Kurtarıcısı

Stresemann, Gustav (1878-1828) Alman Halk Partisi Başkanı Ve Başbakan

Fransa: Arago, Emanuel ( 1812-1896) Bakan

Choiseul, Etienne François Duc De (1719-1785) Devlet Adamı

Danton, Georges Jaques (1759-1794) Fransız İhtilâli Önderlerinden

Desmoulins, Camille (1760-1794) Fransız Politika Yazarı Ve Politikacı

Gambetta, Léon (1838-1882) 1870-71'de Paris'i Kurtarmak için Çaba Harcayan Siyaset Adamı Ve Avukat

Guyot, Yves (1843-1927) Sömürgecilikle Savaşan Hürriyet taraftarı Politikacı Ve İktisatçı

La Fayette, Marie Joseph, Marquis De (1757-1834) Fransız Generali Ve Politikacısı. Amerika Kurtuluş Savaşları'na Katıldı

La Rochefoucauld, Fraçois Alexandre, Duc De (1747-; 1827) Fransa'da İlk Tasarruf Sandıklarını Kuran Politikacı

Marat, Jean-Paul (1743-1793) Doktor Ve Fransız İhtilâli'nin İleri Gelen Politikacılarından

Mirabeau, Victor Riqueti, Marquis De (1715-1789)

Mirabeau, Honoré - Gabriel ( 1749-1791 ) Yazar Ve Fransız İhtilâli Hatiplerinden

Louis Philippe D'orleans (1747-1793) 16. Louis'nin Kuzeni

Proudhon, Pierre - Joseph (1809-1865) Sosyalist Filozof Ve Yazar

Robespierre, Maximilien De (1758-1794) Avukat Ve Devlet Adamı


Askerler:


A. B. D.: Austin, Stephen (1793-1836) Özgürlük Savaşı'nda Yararlılığı Görülen General

Dewey, George (1837-1917) Ìspanyol Amerikan Savaşı'nda

Ìspanyol Donanması'nı Yok Eden Amiral

Farragut, David (1801-1870) A.B.D.'nin İlk Amirali

Ìngiltere İle Yapılan Savaşlarda Ün Yapmıştır

Green, Nathaniel (1742-1786) Washington Ordusu Komutanlarından

Lee, Henry (1756-1818) Amerikan Özgürlük Savaşı Generallerinden, Kongre Üyesi

Steuben, Friedrich Von (1730-1794) Büyük Friedrich'in Komutanlarından İken Amerika'ya Gitmiş Ve Washington Ordusu'nu Organize Etmiştir

Almanya: Blücher, Gebhard Leberecht, Wahlstadt Prensi (1742-1819), Waterloo, Feldmareşal

Gneisenau, August Neldhart, Kont (1760-1831) Von Blücher'in Kurmay Başkanı

Kleıst, Friedrich Heinrich Ferdinand, Nollendorf Kontu (1762-1823) Nollendorf Savaşı'nda Fransızları Yenen General

Scharnhorst, Gerhard (1755-1813) Prusya Ordusu'nu Organize Eden General, Genel Kurmay Başkanı

Tirpitz, Alfred Von (1849-1929) Alman Büyük Amirali, Alman Savaş Donanması kurucusu

Wegner, Adalbert (1848-1916) 1. Dünya Savaşı'nda Kowno Kalesi Komutanı

Güney Amerika: Bolivar, Simon (1783-1830) Birçok Güney Amerika Ülkesi'nin Kurucusu. Bolivya Devleti O'nun Adını Almıştır

Cezayir: Abdülkadìr (1808-1883) Kuzey Afrikalı Arap Emiri, Fransa'nın En Cesur Düşmanlarından Biri. Savaşlarda Daima İnsanlığını Göstermesi İle De Tanınmıştır

Çek Cumhuriyeti: Stefanik (1880-1919) Astronom 1. Dünya Savaşı'nda Gönüllü Olarak Çek Lejyonu'na Girmiş Ve Önder Olmuştur. Çek Cumhuriyeti'nin Kuruluşunda Savunma Bakanı.

Fransa: Beauharnais, Vicomte Alexandre De (1760-1794) Ren Ordusu Komutanı, General

Beauharnais, Eugène De (1781-1824) Napolyon'un Üvey oğlu Ìtalya'da Kral Naibi olmuştur

Bernadotte, Jean (1763-1844) Napolyon'un Mareşallerinden. ÍsVeç Krali oldu (Charles XIV)

Joffre, Joseph (1852-1931) Fransız Mareşali. 1916'ya kadar Fransız Orduları Başkomutanı

Massena, André, Duc De Rivoli, Prince D Esslin 1758- 1817) Napolyon'un Ünlü Komutanlarından, Mareşal


Bilim Adamları:


A. B. D.: Franklin, Benjamin (1706-1790) Paratoneri bulan Amerikalı Devlet Adamı Ve Fizikçi

Almanya: Brugsh Paşa (1827-1894) Ejiptolog

Fichte, Johann Gottlieb (1762-1814) Jena'da Profesör Ve Filozof

Klaproth, Martin Heinrich (1743-1817) Titanium Ve Uraniumu Bulan Kimyacı

Schliemann, Heinrich (1822-1890) Ìlk Arkeologlardan, Troya'yı Kazan Kişi

Fransa: Alembert, Jean, Le Rond D'(1717-1783) Fransız Yazar, Filozof Ve Matematikçisi

Arago, François (1786-1853) Fransız Fizikçi Ve Astronomu

Condorcet, Antoine Caritat, Marquis De (1743-1794) Fransız Matematikçi, İktisatçı Ve Filozof

Diderot, Denis (1713-1784) Fransız Ansiklopedistlerinin Temeli, Hürriyet Fikri'nin Yayıncısı, Filozof

HelVetıus, Claude, Adrien (1715- 1771) Fransız Filozofu Ve Ansiklopedisti

Lalande, Joseph - Jérome Lefrançois De (1732-1807) Fransız Astronumu

Littre, Emil (1801-1881) Fransız Filozofu Ve Ünlü Lügat Yazarı

Montesquieu, Charles De Secondat, Baron De La Brede Et De, (1689-1755) Fransız Yazarı Ve Filozofu

Montgolfier, Etienne (1745-1799) Kardeşi İle Birlikte İlk Sıcak Hava Balonu'nu Bulan

Ìngiltere: Gibbon, Edward (1737-1794) Ìngiliz Tarihçi Ve Yazarı

Ìtalya: Baccelli, Guido (1832-1916) Büyük Ìtalyan Fizikçisi.

Romagnosi, Giovanni (1761-1835) Ìtalyan Hukuk Bilgini Ve Ünlü Filozof

Villari, Pasquale (1827-1917) Ítalyan Tarihçisi

Vivante, Cesare (1855-) Üniversite Profesörü

Doktorlar ve Doğa Bilimciler :

A. B. D.: Mayo, Charles (1865-1939) Ünlü Mayo Kliniği'ni Kuran Ve Tıbbî Araştırmalar İçin Bir Buçuk Milyon Dolar Bağışlayan Amerikalı Cerrah

Ìngiltere: Jenner, Edward (1749-1823) Çiçek Aşısı'nı Bulan Ve İlk Defa Uygulayan Doktor


Şairler ve Yazarlar :


A.B.D.: Twain, S. L. Clemens, Mark - Denir (1835-1910)

Almanya: Goethe, Wolfgang (1749-1832)

Herder, Johann Gottfried Von (1744-1803)

Iffland, August Wilhelm (1759-1814)

Kleist, Heinrich Von ( 1777-1811 )

Schlegel, Wilhelm (1767-1845)

Wieland, Christoph - Martin (1733-1813)

Fransa: About, Edmond (1828-1885)

Beaumarchais, Pierre - Augustin Caron De (1732-1799)

Chenier, André ( 1762-1794)

Gautier, Théophile (1811-1872)

Nerval, Gérard De (1808-1855)

Prost, Marcel (1862-1941)

Mendes, Catulle (1841-1909)

Stendal, Henri Beyle (1783-1842)

Voltaire, François - Marie Arouet (1694-1778)

Ìngiltere: Doyle, Arthur Conan (1859-1930)

Kipling, Rusyard (1865-1936)

Scott, Walter (1771-1832)

Swift, Jonathan (1667-1745)

Dickens, Charles (1812-1870)

Ìspanya: Blasco Ibanez, Vicente (1867-1928)

Ìsviçre: Dunant, Henri (1828-1910)

Ìtalya: Alfieri, Vittorio (1749-1803)

Manzoni, Alessandro (1785-1873)

Carducci, Giosue (1835-1907)

Rusya: Puşkin, Alexandre (1799-1837)

Tolstov, Leo (1828-1910)


Müzisyenler:


A.B.D.: Berlin, Irving (1888 - )

Cadman, Charles Wakefeld (1881- )

Sousa, Johnn, Philipp ( 1856 - )

Almanya: Abt, Franz (1819 -1885)

Damrosch, Leopold (1832-1885)

David, Ferdinand (1810-1873)

Dörffel, Alfred (1821-1905)

Gleitz, Karl (1862-1920)

Kayser, Philipp Christoph (1755-1823)

Lindpaitner, Peter Joseph (1791-1856)

Litolff, Henry Charles (1818-1891)

Loewe, Carl (1796-1896)

Lortzing, Gustav Adolf (1801-1851)

Naumann, Johann Gottlieb (1741-1801)

Neefe, Christian Gottlieb (1748-1798)

Reichardt, Johann Friedrich (1752-1814)

Reissiger, C.G. (1798-1859)

Romberg, Andreas ( 1767-1821 )

Scheibe, Johann Adolf (1708-1776)

Schneider, Johann Christian Friedrich (1786-1853)

Schneider, Johann Gottileb (1809-1864)

Speyer, Wilhelm (1790-1878)

Spohr, Ludwig (1784-1859)

Stegmann, Karl David (1751-1826)

Tschirch, Wilhelm (1818-1892)

Wilhelm, Karl (1815-1873)

Avusturya: Brüll, Ignaz (1846-1907)

Haydn, Franz Joseph (1732-1809)

Hummel, Johann Nepomuk ( 1778-183 7)

Mozart, Leopold (1719-1787)

Mozart, Wolfgang Amadeus ( 1756-1791 )

Belçika: Benoit, Peter Léonard Léopold (1834-1901)

Campenhout, François Van (1779-1848)

Sevais, Adrien François (1807-1886)

Vieuxtemps, Henri (1820-1881)

Çek Cumhuriyeti: Kocian, Jaroslav (1884 - )

Nedbal, Oscar (1874-1930)

Danimarka: Berggreen, Andreas Peter (1801-1880)

Lassen, Eduard (I830-1904)

Finlandiya: Sibelius, Jean (1865-1957)


Plastik Sanatlar ve Resim:


Almanya: Chodowiecki, Daniel (1726-1801)

Corinth, Lovis (1858-1925)

Natter, Joh. Lorenz (1705-1763)

Belçika: Dillens, Adolphe (1821-1877)

Godecharles, Guillome (1750-1835)

Lens, André-Corneille (1739-1822)

Danimarka: Thorwaldsen, Bertel (1770-1844)

Fransa: Bartholdi, Frederic Auguste (1834-1904)

Boucher, François (1703-1770)

David, Jacques Louis (1784-1825)

Greuze, Jean Baptiste (1725-1805)

Houdon, Jean-Antoine (1741-1828)

Millet, Jean-François (1814-1875)

Moreau, Jean-Michel (1741-1814)

Prudhon, Pierre-Paul (1758-1823)

Vernet, Joseph (1714-1789)

Viollet-Le-Duc, Eugène (1814-1879)

Ìngiltere: Bell, Andrew ( 1726-1809)

Hogarth, William (1697-1764)

Sandby, Thomas (1721-1798)

Ìtalya: Bartolozzi, Francesco (1728-1813)


Sinema Sanatçıları :


Douglas Fairbanks

Harold Lloyd

Oliver Hardy

Peter Sellers

Clark Gable

John Wayne




Bazı Ünlü Türk Masonlar :


Devlet Adamları ve Politikacılar:


33.Osmanlı Padişahı V.Murad,

Şehzade Kemalettin Efendi,

Şehzade Nurettin Efendi,

5.Murad’ın Başmabeyincisi Ahmet Seyid,

Sadrazam Koca Mustafa Reşit Paşa,

Sadrazam Âli Paşa,

Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa,

Sadrazam Tunuslu Ethem Paşa,

Sadrazam Hayrettin Paşa,

Sadrazam Mithat Paşa,

Sadrazam Ahmet Vefik Paşa,

Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa,

Sadrazam Talat Paşa,

Maliye, Maarif ve Evkaf Nazırı M.Raşit Arer,

Bahriye Nazırı Cemal Paşa,

Maliye Nazırı Cavit Bey,

Maliye Nazırı Tevfik Bey,

Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Sayman,

Nafia Nazırı Ali Münif,

Posta Nazırı Kirkor Agaton,

Devlet Adamı ve Yazar Ethem Pertev Paşa,

Devlet Adamı ve Musikişinas Prens Mehmet Abdülhalim Paşa, Prens Aziz Hasan Paşa,

Devlet Adamı ve Şair Süleyman Asaf,

Şam Valisi ve Abdülhamid’in Damadı olan Damat Ahmet Nami Bey,

Ankara Valisi Reşit Paşa,

İttihat ve Terakki Fırkası Umumi Katibi Mithat Şükrü Bleda,

Maliye Müsteşarı Faik Süleyman,

Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi,

Cumhurbaşkanı Celal Bayar

Büyük Millet Meclisi Reisi Kazım Özalp,

Başbakan Hasan Saka,

Başbakan Suat Hayri Ürgüplü,

Adalet Bakanı Mümtaz Ökmen,

Başbakan Yardımcısı Akif İyidoğan,

Dışişleri Bakanı Bekir Sami Daça,

Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras,

Dışişleri Bakanı Selim Sarper,

İçişleri Bakanı Mehmet Cemil Uybadın,

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya,

Adalet Bakanı Hasan Menemencioğlu,

Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar,

Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati,

Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel,

Milli Savunma Bakanı Münir Birsel,

Milli Savunma Bakanı Hulusi Köymen,

Tarım Bakanı Reşat Muhlis Erkmen,

Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan,

Ticaret Bakanı Zühtü Velibeşe,

Ticaret Bakanı Ahmet Dallı,

Bakan, Milli Emniyet Başkanı Celal Tevfik Karasapan,

Atatürk'ün Yaveri, Bolu Milletvekili Cevat Abbas Gürer,

İstanbul Valisi Prof. Fahrettin Kerim Gökay

Başbakan Süleyman Demirel

Başbakan Bülent Ecevit

Başbakan Mesut Yılmaz


Askerler :


Humbaracı Ahmet Paşa (Comte de Bonneval),

İngiliz Amirali ve Türk Müşiri olan Hobart Paşa,

Abdülaziz’in Başmabeyincisi Namık Paşazade Hüseyin Cemil Paşa,

Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa,

Müşir Fuat Paşa,

Cihan Harbi'nde Kafkas Cephesi'nde şehit olan Hüseyin Hüsnü Paşa,

Birinci Ordu Komutanı Ali İhsan Sabis Paşa,

Jandarma Genel Komutanı Ali Remzi Yiğitgüder Paşa,

Hava Kuvvetleri Komutanı Zeki Doğan Paşa,

Münakalat Vekili Yümni Üresin Paşa,

Yüksek Şura Üyesi Eşref Manas Paşa,


Bilim Adamları :


Bilgin ve Devlet Adamı Mehmet Tahir Münif Paşa,

Tıp Doktoru Dr.Antranik Gırcikyan Paşa,

Ülkemizde yeni eğitim yöntemlerini getiren Selim Sabit Efendi,

Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun kurucularından Mehmet Ali Baba,

Sözlükçü, Yazar Hüseyin Kazım Kadri,

TTK Başkanlığı yapmış olan Hasan Cemil Çambel,

İktisat Profesörü Mustafa Zühtü İnhan,

Tıp Profesörü Neşet Ömer İrdelp,

Coğrafya Profesörü Faik Sabri Duran,

Psikoloji Profesörü Mustafa Şekip Tunç,

İTÜ Rektörü Mustafa İnan,

Tıp Profesörü M.Kemal Öke,

Eğitimci, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Hayrullah Örs,

Hukuk Profesörü Vasfi Raşit Sevig,

Tıp Profesörü, Rektör ve daha sonra milletvekilliği de yapmış olan Besim Ömer Akalın,

Tıp Profesörü Niyazi İsmet Gözcü,

Fen Fakültesi Dekanı Hüseyin Hamit,

Rektörlük de yapmış olan Profesör Mustafa Hulki Erem,

Y.Müh., Rektör Suphi Kamil,

Ord.Prof.Dr. Burhanettin Toker,

Fizik Profesörü Salih Murat Uzdilek,

Ord.Prof.Dr. Fahri Arel,

Prof.Dr.Muzaffer Şevki,

Matematik Profesörü, Dekan Kerim Erim,

Müzikolog Cevad Memduh Altar,

Tıp Profesörü ve Rektör Kazım İsmail Gürkan,

İktisat Profesörü Mehmet Ali Özeken,

İktisat Profesörü Hazım Atıf Kuyucak

Tarih Profesörü ve TTK Başkanı Enver Ziya Karal


Şairler ve Yazarlar:


Gazeteci ve Yazar Şinasi,

Şair ve Devlet Adamı Ziya Paşa,

Gazeteci ve Yazar Teodor Kasap,

Büyük Vatan Şairi Namık Kemal,

Tiyatrocu ve Yazar Güllü Agop,

Yazar Mehmet Emin Bey,

Yazar ve Gazeteci Ahmet Rasim,

Lügatçı ve Yazar Diran Kelekyan,

Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul,

Yazar ve Filozof Rıza Tevfik,

Yazar ve Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın,

Yazar ve Sosyolog Ziya Gökalp,

Şair ve Noter Mithat Cemal Kuntay,

Yazar ve Gazeteci Ahmet Emin Yalman,

Yazar ve Öğretmen Reşad Nuri Güntekin,

Yazar ve Gazeteci Agah Sırrı Levent,


Sanatçılar:


Müzisyen Şükrü Şenozan,

Ressam Ali Sami Boyar,

Ressam Nazmi Ziya Güran,

Ressam, GSA Müdürü Namık İsmail,

Sahne Sanatçısı Behzat Butak,

İ.Galip Arcan,

Karikatürist Ramiz Gökçe,

Opera Sanatçısı Nurullah Şevket Taşkıran,

Müzisyen Mesut Cemil Tel,

Piyanist Mithat Fenmen,

Sinema Sanatçısı Ayhan Işık,

Orkestra Şefi Orhan Tanrıkulu,

Heykeltraş Haluk Tezonar,

Sinema Sanatçısı Zeki Alasya

Sinema Sanatcısı Edis HUN

Oyuncu Tamer Karadağlı (Davet edildi, sonuçlanmadı)

Sanatçı Özdemir Erdoğan(Kendi isteği ile ayrıldı)

Piyanist Tuluyhan Uğurlu


Din Adamları :


Şeyhülislam Musa Kazım Efendi,

Şeyhülislam İzzettin Efendi,

Şeyhülislam Hayri Efendi,

Berlin Sefareti Baş İmamı Mustafa Hafız Şükrü,

Sefaret İmamı Haşim Veli,

Müderris Mahmut Esad Efendi,


Eğitimciler:


Muvaffak Benderli,

Yontov Garti,

Hikmet Gürtav,

Mehmet Ali Kırca,

Celal Öget,

Halit Sarıkaya,

Ali Teoman


Ayrıca:


Üstad Cemil Sena, Nafiz Enen, Hürriyet Gazetesi’nin eski sahibi Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde başdanışmanı olan Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti eski Başkanı Nail Güreli, 27 Mayıs 1960’tan sonra oluşturulan devrim hükümetinde sanayi bakanlığı yapan, Türk Eğitim Vakfı kurucularından Şahap Kocatopçu, M. Ali Berkman, yazar Oğuz Atay’ın hocası Mustafa İnan, Bütün Türkiye dergisinin yazarı ve Türkçe Kur’an-ı Kerim’i hazırlayan Osman Nebioğlu, Vakko’nun sahibi Vitali Hakko, Topkapı Sarayı Müzesi eski Müdürü Hayrullah Örs, Roma hukuku Profesörü Ziya Umur, yazar İskender Ohri, emekli Amiral Burhanettin Erinkul, Şanar Yurdatapan’ın kuzeni Can Arpaç, Star TV’nin ilk genel müdürü Yekta Okur.



Atatürk ve Masonlar


Peki tüm bu açıklamalardan sonra acaba her konuda yol göstericimiz, temel kriterimiz olan Türk’ün Atası’nın Masonlara bakışı nasıldı? Ülkesinin aydınlık geleceği için, kariyerinin en parlak çağında tüm istikbal beklentilerini elinin tersi ile iten, tüm askerlik yaşantısı muharebe meydanlarında geçen Gazi Kemal masonlar hakkında ne düşünüyor?


Okuyalım.


Mustafa Kemal ATATÜRK’ün sevmediği iki zümre vardı. Birincisi DÖNMELER(yani dininden dönen müslüman olan ve sadık olmayan kalles grup)ör:ittahat terakki cemiyeti , ikincisi de MASONLAR'dı.

Bir gün eski Adliye Vekili (Bakanı) Mahmut Esat Bozkurt'u çağırdı. Kendisine Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini (durumunu) bildirir bir kitap verdi.


- “Bunu güzelce mütalaa et (incele), bir takrirle (anlatım) Halk Partisi Grup Başkanlığına ver, grupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet (işaret) et. Senin de bu işte büyük şeref payın olacaktır.” dedi.


Grup günü Mahmut Esat Bozkurt riyaset (başkanlık) makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Katip takriri okudu. Grup dinledi. Özet olarak şöyle idi:


“Biz tarikatları kapattık, Masonluk ta kökü dışarda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım.”

Ve söz istedi, kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti.

Meclisteki Masonları bir telaş aldı. Özellikle sözcüleri Şükrü Kaya çok rahatsız olmuşa benziyordu.

Şükrü Kaya Masonluğun bir hayır (!) müessesesi olduğunu kürsüden söylediği zaman grubun hemen bütün üyeleri yüzüne haykırdılar.


“Hayır eserleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun, in aşağı! dediler. Mahmut Esat ise masonluğun kökü dışarda, gizli, memleket ve millet için muzur bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reislerinin yani meşrik-i azamlarının (Büyük Üstat) YAHUDİ olduğunu bir çok vesikalarla ispat etti.


Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen son çare olarak konuyu Katib-i umumi Recep Peker'e getirmekte buldular. Ve salonda oturan Recep Peker'in etrafını alarak yalvarmağa başladılar. Gruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her taraftan

-“KAPATALIM!” sesleri yükseliyordu. O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek:

-“Arkadaşlar, çok mühim bir işin üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım, gelecek hafta bugün tekrar huzurunuza getireceğim” dedi.

Bu söz gurup tarafından onaylandı ve mesele gelecek haftaya kaldı. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:

-“Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye'de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır”.


Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve KAHROLSUN YAHUDI USAKLARI! sesleri tavanları çınlatıyordu.

Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Grup dağıldıktan sonra doktor Mim Kemal'i öne katarak meclisteki Masonlar toplu olarak Reisicumhura gitmişlerdi.


Mim Kemal, Reisicumhura hitaben:

-“Efendim biz zaten maiyet-i devletinizdeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız” dedi. Reisicumhur;


-“Peki bir şey soracağım, bana cevap veriniz. Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve metbuunuzun (reis) ismi nedir?”

-“Biz Cenova'ya tabiiz ve reisimiz de BARCA MISON Cenaplarıdır” diye cevap verdiler. Bunun üzerine küplere binen MUSTAFA KEMAL PAŞA onlara hitaben:


HAYDİ DEFOLUN BURADAN, CEHENNEM OLUN GİDİN, YAHUDI UŞAKLARI!çIFITLAR Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi, bir çıfıt yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye'deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim divan-ı harbi örfi'ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi defolun karşımdan! “ diyerek onları kovdu.


Onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana'ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip henüz sofrasından kalkamayan reisicumhura verdiler.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK bu suretle bütün MASON localarını kapattı.


İsmet Paşa'nın cumhurbaşkanlığı sırasında “kanun-u mahsusla localar kapanmadı” diye Masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıp faaliyete başladılar.


Ve 1952 de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden CELAL BAYAR , Ahmet Gürkan'ın teklif ettiği ve Mason Localarının kapatılmasını istediği kanun teklifini red ederek işi resmileştirdi.



SONUÇ:


Nereye Kadar?


Vebanın tohumlarının atıldığı günden bu gün kadar, 9 kişilik bir örgütken bugün milyarların kaderini elinde tutan, finans, medya, sanat ve bilim dünyasını sürekli manüpule eden, devlet kuran, devlet yıkan, onların yönetim mekanizmalarıyla oynayan, savaşlar icat eden, sonra savaşanlara silah satan, sonra da silah satın aldığı için o ülkeyi cezalandıran siyonizm-masonluk; adinin adisi bir gizli organizasyonlar yumağı haline gelmiştir.


Millet, devlet ve din kavramlarının hiçe sayıldığı, tek egemen erkin küresel finans ve kendi uyduruk tanrılı dinlerinin olduğu Siyonizm, 20. yüzyılda altın çağını yaşamıştır.


Böyle bir çağı yaşamasının en önemli sebebi uluslararası gizli örgütler vasıtasıyla kurmuş oldukları saltanattır. Bu saltanatı kurmalarına imkan sağlayan en önemli etken ise dünya finans kaynaklarına hakim olmalarıdır. Özellikle Ortaçağ Avrupa'sında finansman ve faizle, borç verme yoluyla siyasi platformda da önemli işler çevirmeyi başarabilmişlerdir. Rockefeller ve Rothschild ailelerinin yürüttüğü faaliyetler bundan dolayı önem arz etmektedir.


Fakat uluslararası siyonizmin siyasi mekanizmada sultasını kurması için şartları hazırlayanlar sadece bunlar değildir. Bunlar sadece isimleri birçok yerde öne çıkan iki önemli aile. Bunların dışında daha pek çok yahudi aile para kaynaklarına hükmetmek suretiyle siyasi mekanizmayı etkileme imkanı elde edebilmiştir.


Fakat dünyada hiç kimsenin, ailenin ve grubun sultası ebedi ve kalıcı değildir. Yirmibirinci yüzyılın başlangıcından itibaren siyonizmin sultası da bir çöküş dönemine girmiştir. İlk bakışta siyaset meydanında hala ABD vasıtasıyla uluslararası siyonizmin ve onun kontrol ettiği global organların hüküm sürdüğü görülmektedir.


Ancak bu örgütlerin artık eski etkinliklerine sahip olmadıkları aşikardır. Örneğin Bilderberg'in önemli kabul ettiği üyeler bazen ülkelerinde ciddi soruşturmalara tabi tutulabiliyorlar. Bu grubun toplantılarına katılmalarından dolayı siyaset meydanlarında parlayacakları sanılan kişilerin hiç de parlayamadıkları, gölgede kaldıkları müşahede ediliyor. Ayrıca özellikle entelektüel kesim bu örgütleri bugün düne nispetle biraz daha yakın takibe almış durumdadır. Gerek Türkiye’de gerekse yurt dışında üstün ahlaki değerlere inanan kesim ise siyonizmin tarih boyunca insanlık için bir tehdit ve tehlike olduğunu görmüştür.


Dolayısıyla söz konusu örgütlerle siyonizm bağlantısı kendilerini rahatsız etmektedir. Bu rahatsızlık zaman içinde daha da artacaktır. Yalnızca ülkemizdeki uyanış değil Batı'daki entelektüel kesimden de birçoklarının söz konusu örgütlerin faaliyetlerinden rahatsız olduklarını belli ettiklerine şahit oluyoruz. Bu rahatsızlık söz konusu örgütlerle irtibatlı kişilerin siyaset meydanlarında biraz daha çekingen hareket etmelerine sebep olacaktır. Ayrıca bu konuda kitlelerin biraz daha bilinçlenmesi durumunda, kitleler siyasi tercihlerinde söz konusu örgütlerle irtibatı bir eksi puan olarak kabul edeceklerdir. Tıpkı yurdumuzda olduğu gibi.


Burada vurgulanması gereken önemli bir husus da, Gizli Dünya Devleti'ni yönlendiren mekanizmaların çoğunun bugün ABD merkezli çalışmalarının dikkat çekmesidir. Bu durum karşısında ABD ile ilişki halindeki ülkeler veya bloklar o mekanizmalara mesafeli durmayı ve yaklaşmak zorunda kalınca da şüpheli yaklaşmayı tercih ediyorlar. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ABD'nin tek merkezli bir dünya otoritesi oluşturma çabası içine girmesi ve bu çabanın arkasında da sözü edilen Gizli Dünya Devleti'ne yön veren global örgütlerin bulunması, bu örgütler karşısında ihtiyatın biraz daha artırılması ihtiyacını doğurmuştur.


Bugün Gizli Dünya Devleti'nin geleceğini tehdit eden en önemli gelişme toplumlardaki özellikle doğulu toplumlardaki bilinçlenmedir. Bu yüzden de Orta-Doğu, Asya kökenli halklarla, İslami oluşumlar yeni düşman olarak ilan edilmiştir. Çin endüstrisinin çeşitli spekülasyonlarla zincirlenmeye çalışılması, başta ülkemiz olmak üzere gelişmekte olan toplumlarda, mesela Latin Amerika toplumlarında suni problemler yaratılması bu kapsamda incelebilir. Bu bilinçlenmenin yıpratılması amacıyla yoğun bir anti-propaganda faaliyeti yürütülmektedir. Bu anti-propaganda faaliyetinde de ağırlıklı olan günümüz toplumlarının en çok nefret ettiği olgu durumundaki terör olgusundan ve terör kavramından yararlanılmaktadır. Bu konudaki propagandaların etkili olabilmesi için zaman zaman provokasyon amaçlı terör eylemleri de düzenlenebilmektedir. Hatta 11 Eylül saldırılarının bu tür bir saldırı olacağı, o olayı yakın takibe alanların büyük bir çoğunluğunun zihinlerinde oluşmuş tereddüttür. Birçokları bu tereddütlerini haklı kılan gerekçeler de ortaya koymuşlardır.


Hatta son zamanlarda Türkiye’de meydana gelen mason localarıyla ilgili skandalların, her zaman siyonist-mason kontrolünde olduğunu bildiğimiz belli medya grupları tarafından dahi gizlenmemiş-gizlenememiş olması toplumumuzun bu konudaki bilincinin gelişmesinin ve bahsedilen sultanın çöküş sürecine girmesinin bir tezahürü olarak algılanabilir.


Eski Büyük Üstat Kaya Paşakay artık Türkiye’de masonluğun bitme noktasına geldiğini söyleyerek “ Masonluk battı, bitti artık, loca karıştı.İnsanlar ayrılmak istiyor. Herkes ayaklanmış halde.” demiş ve bulundukları ortamı tasvir etmiştir.


Sonuç olarak Saygıdeğer Hanımefendiler, Beyefendiler; evet masonik gizli örgütlerin dünyayı yönetme hadisesi tüm çıplaklığı ile bir gerçektir. Toplumlar için veba olarak nitelendirdiğimiz bu gerçek haftalardır arz etmeye çalıştığım gibi tüm dünyayı ve ülkemizi de tehdit etmektedir. Ancak ülkemizdeki milli uyanış bu tehdidin önündeki en büyük engeldir aynı zamanda. Tıpkı Milli Mücadele savaşçıları gibi, ülkesinin menfaatlerini kendi menfaatlerinin önünde gören Türk insanı bu tehlikeyi de bertaraf etmesini bilecektir.

Yeter ki tek kriterimiz Atatürkçü Düşünce Sistemi meşalesinin aydınlattığı yolda, el ele, kol kola birbirimize destek vererek ilerlemesini bilelim. Yeter ki Yeniden Türklük Bilincini; bayrağımızın dalgalandığı her yerde, hatta tüm Türk Dünyasında hakim kılalım ve hatta Atamızın da yaptığı gibi mazlum devletlere de örnek olacak çözümler üretebilelim.


Gelecek tarihini bilen, Türklük bilincine ulaşmış, ecdadının yaptığı hatalardan ders çıkarmış, ancak ecdadıyla da övünen, donanımlı Türk Gençliğinin olacaktır.Surda bir delik açabildikse ne mutlu bize.


Saygıyla…



İleri Tetkik İçin Bazı Bağlantılar:


http://www.mason.org.tr/unlutr.htm

http://www.mason.org.tr/unluler.htm

http://www.masonicinfo.com/famous1.htm

http://dunyadinleri.com/tapinak.html

http://www.hermetics.org./Tapinakcilar.html


ATATÜRK MASON MUYDU?


Hakan Yılmaz ÇEBİ -Nokta Kitap Yayınları


Cumhuriyet öncesi Osmanlı masonluğuna kısa bir bakışla, Atatürk’ün masonlara bakış açısı, Atatürk’ün Mason Locasını ziyareti, Atatürk’ün mason olup olmadığı, masonlar hakkındaki düşünceleri, Mason localarını kapattırması, Ata’nın ebediyete intikalinden sonra “biraderlerin” yeniden teşkilatlanma çabaları, devrin etkili yetkililerinden gördükleri himayeler ve daha fazlası…


Kitaba göre, çocukluğundan itibaren, Selanik, Makedonya ve Manastır’da yoğun faaliyette bulunan masonları tanıma fırsatı bulan Atatürk’e bir dönem bazı arkadaşları tarafından masonlaştırılmak üzere çengel atılmış ancak O kökü dışarıda olan, bilinmez kaynaklarla beslenen ve milli, özgürlükçü ve lider karakterine uymayan bu oluşumun mensubu olmayarak, uygun koşulları beklemiş, sonuçta faaliyetlerini feshettirmiş.


Atatürk bir dehaydı masonların icine oların istekleri üzerine girmis fakat onları sabote etmistir.Nedenmi yıl 1935 mason locaları kapatılıyor baslıklı haber cumhuriyet gazetesinin mansetine bomba gibi düserBu habere kimse anlam veremez isin aslı daha sonra anlasılır, bu locaları kapattıran hiç şüpesiz dönemin cumhurbaskanı mustafa kemal ATATÜRKTEN baskası degildir.


İlginç, ilginç olduğu kadar vurucu bir kitap. Edebi dilden uzak, bütüne bakıldığında anlamlı ama ara bağlantıları iyi yapılamamış yine de her Türk’ün kitaplığında olması gereken bir kitap.


Saygıyla...





DÜNYA KOMPLOSU




MESAJ

(*_*)

BU SAYFAYI HERKESLE PAYLAS

Bookmark and Share
 


Eski Günler - Templates Novo Blogger 2008